Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 123
  • Öğe
    A classification application on chest X ray images for the detection of tuberculosis disease by employing deep convolutional neural networks
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Koç, Hatice; Hızıroğlu, Abdulkadir; Erbaycu, Ahmet Emin
    Tuberculosis (TB) is an infectious disease which is one of the top 10 diseases that cause death. It is defined as a disease of poverty because TB has vastly influenced on 30 high TB burden countries. Early TB diagnosis is significant for treatment. Besides, diagnosing TB is easy and cheap with chest radiograph technology. However, an expert's interpretation is required for the diagnosis of TB. Some countries lack medical personnel and equipment for TB diagnosis. The advancements in deep learning have impacted the usage of deep convolutional neural networks (DCNNs) in health because it can solve complex problems in health. DCNNs are employed to detect and diagnose several diseases from medical images and improve computer-aided diagnosis (CADx) and computer-aided detection systems (CADe). Therefore, DCNNs are used for TB diagnosis and detection. However, datasets that belong to different countries and contain the features such as different demographic variables are needed to develop automated CADx and CADe systems for TB diagnosisAlthough some studies have been conducted with several datasets, the applications are insufficient for reliable results. Therefore, the purpose of this thesis is to evaluate the performance of DCNNs for a classification application on chest X-ray (CXR) images obtained from Dr. Suat Seren Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital in Turkey and contribute to the usage of DCNNs. The pre-trained DCNNs such as ResNet-50, Xception, and GoogLeNet have been used when implementing predictive models. The best performance is provided by an Xception model to determine TB disease on CXR images. Keywords: Tuberculosis; Chest X-ray analysis; Computer aided systems; Deep convolutional neural networks; Transfer learning; Classification
  • Öğe
    Türk modernleşme politakalarının kırsal hayata etkisinin sinemada toplumsal gerçekçi anlayış ile sunulması
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Çalışkan, Zeynep; Eryılmaz, Çağrı
    Çalışmanın amacı; Türk modernleşme politikalarının ardından toprağa yüklenilen anlamın dönüşmesini, ağa-köylü ilişkisinin değişimini ve kente göç eden köylülerin kente uyum süreçlerinin sinemaya yansımasını incelemektir. Bu amaçla modernleşme sürecinde Türkiye'nin toplumsal yapısı, toprak ve ağalık ilişkileri, kente göç eden köylülerin şehir hayatına uyum sürecinde yaşadığı zorluklar çalışmada yer edinmiştir. Literatüre uygun olarak amaçlı (yargısal) örneklem tekniği ile birlikte 1950-2000 yılları arasında çekilen toplam 19 film incelenmiştir. Filmlerin çözümlenmesi ise nitel içerik analizi tekniğiyle gerçekleştirilmiştir. Analiz sonucu elde edilen bulgular birinci kategoride "Ağanın Otoritesinin Dönüşümü" adı altında çözümlenirken ikinci kategori "Toprağın Metalaşma Süreci" ve üçüncü kategori ise "Köylünün Kente Uyum Zorluğu" başlığı altında filmlerin sahneleriyle birlikte sunulmuştur. Elde edilen bulgulara göre Türk modernleşme politikaları kırsal bölgede yaşayan köylülerin toprağa yükledikleri "ekmek", "yuva", "statü" kavramlarının dönüşmesine yol açmıştır. Yaşanılan bu dönüşüm Türk sinemasında toplumsal gerçekçi bakış açısıyla izleyicilere sunulmuştur. Böylece toprak artık köylüler için alınıp satılabilen salt "meta" formuna bürünmüştür. Toprağa atfedilen anlamın dönüşmesi Türk sinemasında da toprak ağasına atfedilen otorite imajını zedelemiştir. Çünkü toprak ağasına yüklenilen "lider", "otorite" ve "saygınlık" tavır ve tutumlarının arka planında toprağın insan hayatı için paha biçilemez değerde olmasından kaynaklanmaktaydı. Toprak ağasına atfedilen tüm anlamlar bu sebeple değişmiş ve zamanla ortadan kalkmıştır. Köylülerin değişen toprak algısı ve yaşama tutunma çabası kente zorunlu göçü mecbur kılmıştır. Sinemada kırdan kente göçü konu alan birçok film bu dönemde gösterime girmiştir. Kırda ağanın toprağını işleyen köylüler, kentte hayata tutunacak bir malı ve mülkü olmadığından dolayı kentli bireylerle eşit konuma gelememiştir. Kırdan kente gerçekleşen kitlesel göç sonucunda kentte yeni bir toplumsal düzenin oluşmasına yol açarken köylü bireylerin de kente uyum süreçlerinin daha da zorlaşmasına neden olmuştur. Bulgulara göre incelenen filmlerde de görüldüğü üzere kente göç eden köylüler ne "köylü" gibi kalabilmiş ne de "işçi" sınıfına dâhil olarak "kentli" bir birey olmayı başarmıştır. 1950-2000 yılları arasında da toplumsal gerçekçi bakış açısı ile gösterime giren filmler köylünün toprakla kurduğu bağın dönüşmesinin sonucunda ortaya çıkan yeni kavram ve unsurları konu edinmiştir. Böylelikle insan hayatında yaşanılan değişimlere sinemanın kayıtsız kalamadığı net bir şekilde görülmüştür.
  • Öğe
    Anthony Giddens'ın aile kurumunun değişimi hakkındaki görüşleri çerçevesinde Türk sinemasında aile temsillerinin değişiminin incelenmesi
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Kurt, Nagihan; Eryılmaz, Çağrı
    Bu çalışmanın amacı Türk sinemasında aile temsillerinin detaylı bir analizinin sunulması ve sinemada değişen aile yapınsın incelenmesidir. Bu çerçevede aile yapısının değişimi Türkiye'nin kısa bir tarihi ile açıklanmış ve bu değişime neden olan faktörler sunulmuştur. Literatüre uygun olarak amaçlı (yargısal) örneklem tekniği ile 1960-1990 yılları arasından on, 1990 yılı sonrasından on film seçilerek nitel içerik analizi yöntemi ile filmlerin çözümlemesi yapılmıştır. Bulgular "Evlilik Türleri", "Akrabalık İlişkileri", "Cinsel Özgürlük Düzeyleri" ve "Aile İçi Karar Alma Süreçlerinde Kadının Konumu" olmak üzere dört kategori altında çözümlenmiş ve filmlerden sahneler ile birlikte sunulmuştur. Bulgulara göre 1990 yılına kadar sinemadaki aile temsilinin geleneksel ataerkil aile olduğu, aile içi karar alma süreçlerinde kadının söz hakkı olmadığı, otorite sahibinin baba ve büyük oğullar olduğu, düzenlenmiş evliliklerin sürdürüldüğü, aile ilişkilerinin önemli olduğu, akrabalık ilişkilerinin ise kısmen korunduğu ve erkekler için sınırlı cinsel özgürlükten söz edilebilirken kadınlar için cinsel özgürlük gibi bir durumun söz konusu olmadığını söylemek olanaklıdır. 1990 yılı sonrasında ise sinemadaki aile temsilleri değişim göstermektedir. 1990 yılı sonrası incelenen filmlerde sinemadaki aile temsili modern, eşitlikçi çekirdek aile olmaktadır, eş seçimleri özgürce gerçekleştirilmektedir, düzenlenmiş evlilikler görünmemektedir. Aile içi karar alma süreçlerinde kadın hakları genişlemektedir. Aile bağları kısmen korunurken, uzak akrabalık ilişkileri etkinliğini yitirdiğini söylemek mümkündür. Kadınlar ve erkekler için cinsel özgürlük düzeyleri artış göstermiştir. Ek olarak birlikte yaşamalar artış göstermiştir ve bu durum daha fazla kabul görmektedir. Bir diğer yandan 1990 yılına kadar aile kurumu genel olarak birlik ve beraberlik temelinde dayanışmanın sürdürüldüğü, sorunların çözüldüğü sıcak bir yuva olarak temsil edilirken 1990 yılı sonrası incelenen filmlerde ise aile sorunlu bir alan olarak temsil edilmektedir ve aldatma ve boşanma olguları artış göstermektedir. Sonuç olarak Giddens'ın ailenin dönüşümü hakkında sunduğu değişimler incelenen filmlerde de görülmektedir.
  • Öğe
    Sosyal medya bağımlılığı ve psikolojik belirtiler ile zaman perspektifi ilişkisinin incelenmesi
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Özdürük, Kıvılcım; Günüç, Selim
    Çalışmada, sosyal medya bağımlılığı ve psikolojik belirtiler ile zaman perspektifi ilişkisi incelenmiştir. Zaman perspektifi teorisi ile zaman; geçmiş olumlu, geçmiş olumsuz, şimdiki kaderci, şimdiki hedonist ve gelecek alt boyutları ile incelenmiştir. Çalışma, nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli ile yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini, 2022-2023 eğitim öğretim döneminde İzmir Bakırçay Üniversitesi'nde öğrenim gören çeşitli fakülte ve bölümlerden 18-26 yaş arasındaki 222 kadın 132 erkek toplamda 356 öğrenci oluşturmuştur. Çalışmada katılımcılardan verileri toplarken "Kişisel Bilgi Formu", "Sosyal Medya Bağımlılığı Ölçeği", "Kısa Semptom Envanteri" ve "Zimbardo Zaman Perspektifi Ölçeği" kullanılmıştır. Katılımcılardan toplanan verilerle, IBM SPSS 25.0 paket programında ilk olarak doğrusal regresyon analizleri yapılmış sonrasında PROCESS eklentisi ile aracılık testi yapılmıştır. İlk olarak betimleyici istatistiklere bakıldığında katılımcılardan %41'i kendinde düşük düzey sosyal medya bağımlılığı, %13,8'i yüksek düzey sosyal medya bağımlılığı algılamıştır. Aynı zamanda katılımcıların şimdi hazcı zaman perspektifi puanlarının en yüksek, şimdi kaderci zaman perspektifi puanlarının ise en düşük olduğu, psikolojik belirti olarak ise depresyon boyutundan en yüksek, somatizasyon boyutundan en düşük ortalamayı aldıkları bulgulanmıştır. Regresyon analizi sonuçlarına göre sosyal medya bağımlılığının pozitif yönde ve anlamlı bir şekilde psikolojik belirti görülme sıklığını, depresyonu, anksiyeteyi, somatizasyonu, hostiliteyi ve olumsuz benliği yordadığı bulunmuştur. Zaman perspektiflerine bakıldığında ise geçmiş olumlu zaman perspektifi negatif yönde ve geçmiş olumsuz zaman perspektifi pozitif yönde anlamlı bir şekilde psikolojik belirti görülme sıklığını, depresyon belirtilerini, anksiyete belirtilerini, somatizasyon belirtilerini, hostilite belirtilerini ve olumsuz benlik belirtilerini yordadığı ancak şimdi hazcı, şimdi kaderci ve gelecek zaman perspektiflerinin istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yordamadığı bulunmuştur. Aracılık testi sonuçlarına göre psikolojik belirtilerin, geçmiş olumlu, geçmiş olumsuz, şimdi hazcı, şimdi kaderci zaman perspektifleri ile sosyal medya bağımlılığı ilişkisindeki aracı etkisi anlamlı bulunurken gelecek zaman perspektifi ile ilişkisindeki aracı etkisi anlamlı bulunamamıştır.
  • Öğe
    Clustering and profiling scholars based on publication performance in bibliographic databases: A case of Turkey
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Pişirgen, Ali; Peker, Serhat
    Son yıllarda bilim insanlarının araştırma performansının değerlendirilmesi büyük önem kazanmıştır ve Google Scholar (GS), Scopus ve Web of Science (WoS) gibi çevrimiçi veritabanlarında bulunan geniş kapsamlı bibliyometrik veriler bu değerlendirmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu araştırma, bilim insanlarını sınıflandırmak ve yayın özelliklerini anlamak için bibliyometrik verileri kullanan kümeleme tabanlı bir yaklaşım sunmaktadır. Akademik yaş, Üretkenlik, Güncellik ve Etki (YÜGE) modeli, bilim insanlarının yayınları hakkında daha derin bir anlayış sunmaktadır. Türk akademisine odaklanan çalışma, Google Akademik'den alınan 30 Türk üniversitesi ve bu üniversitelerin 24 bölümünden toplam 13.070 bilim insanından oluşan veri setini incelemektedir. Kümeleme analiziyle, bilim insanları "yenibaşlayanlar," "etkili orta kademelerdeki durgunlar," "yükselen yıldızlar," "hareketsiz ve verimsiz acemiler," "etkili durgun üst düzeydeki bilim insanları," "süper yıldızlar" ve "şu anda aktif ve verimli olan üst düzeydeki bilim insanları" gibi yedi farklı gruba ayrılmaktadır. İlginç bir şekilde, analiz sonuçları yükselen yıldızların %6'sının yüksek üretkenlik ve etkiye sahip araştırmalar sergilediğini ortaya koyarken, süper yıldızların yalnızca %1,32'sinin istisnai üretkenlik ve etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Çalışma ayrıca bilim insanlarının çalıştıkları üniversiteleri, bölümleri, akademik unvanları ve doktora nitelikleri gibi demografik özelliklerini de dikkate alarak analizi geliştirmektedir. Özellikle, tıp ve ilaç bilimleri alanında eğitim alan bilim insanlarının en üretken ve etkili olduğu görülmektedir. Ayrıca, çalışma Google Akademik, WoS ve Scopus gibi üç büyük bibliyografik veritabanında bilim insanlarının yayın özelliklerini incelemektedir. 23 akademik bölümdeki 4.054 bilim insanının verilerini analiz eden araştırmanın ikinci ayağının sonuçlarına göre, bilim insanlarının GS veritabanından Scopus ve WoS veritabanlarına geçişte yayın performansında bir düşüş olduğunu göstermektedir. Ayrıca, tıp, doğa bilimleri ve mühendislik alanlarında profesörlerin daha yüksek üretkenlik ve etkiye sahip olduğu, sosyal bilimler, eğitim bilimleri ve idari, siyasi ve uygulamalı bilimlerdeki yardımcı doçentler, araştırma asistanları ve öğretim görevlilerinin daha düşük yayın performansı sergilediği görülmektedir. Bu çalışma, üniversitelere ve araştırma kuruluşlarına bilim insanlarının yayın özelliklerini değerlendirmeleri ve araştırma sonuçlarını iyileştirmek için stratejiler geliştirmeleri konusunda değerli bilgiler sunmaktadır. Oluşturulan bilim gruplar ve analizler ayrıca, politika yapıcılarına işe alım, terfi, ödüller ve fon tahsisine ilişkin kararlarında rehberlik edebilir.
  • Öğe
    Çevrim içi ve çevrim dışı kimlik yönetimi envanterinin geliştirilmesi: Geçerlik ve güvenirlik çalışması
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Ediş, Baran; Günüç, Selim
    Bireyin toplum içerisinde sosyal ve bireysel etkileşimlerde bağlama göre sahip olduğu kimliklere girip çıktığı ve bireyin sahip olduğu bu kimlikleri müzakere ederek, yöneterek sergilediği gözlenmektedir. Birey kimlik yönetimini çevrim dışı ortamda olduğu gibi internet ile ortaya çıkan çevrim içi ortamda da deneyimlemektedir. Kimlik yönetimi, bireyin herhangi bir etkileşim esnasında bağlama uygun ön planda tuttuğu kimliğini kabul edilebilir uygunlukta ve etkinlikte sunmada ve yönetmede yetkin olması ile ilişkilidir. Çevrim dışı ortamda kimlik yönetimi ile ilgili çalışmaların olmasına karşın güvenilir ölçme araçlarının eksikliği gözlenmektedir. Bunun yanında çevrim içi ortamda kimlik yönetimi çalışmalarının gerçekleştirilmediği ve dolayısıyla çevrim içi ortamda kimlik yönetimine ilişkin ölçek geliştirme çalışmalarının bulunmadığı gözlenmektedir. Bu bağlamda mevcut çalışmada çevrim içi ortamda kimlik yönetimine ilişkin güvenilir bir ölçme aracının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın bir diğer amacı çevrim dışı yaşamdaki kimlik yönetimine ilişkin geçerli-güvenilir bir ölçüm aracı geliştirmektir. Ayrıca çalışmada birbiriyle etkileşimli bu iki ortamdaki kimlik yönetimlerinin nasıl entegre edildiğine ilişkin güvenilir bir ölçek geliştirilmesi hedeflenmiştir. Son olarak mevcut çalışmada bazı demografik değişkenler (cinsiyet, yaş vb.) ve çevrim içi ortama ilişkin bazı değişkenler (çevrim içi olma sıklığı/süresi vb.) ile çevrim içi ve çevrim dışı kimlik yönetimi ile ilgili bir profilin sunulması amaçlanmıştır. Çalışma nicel araştırma yöntemlerinden olan tarama modeline dayalı olarak yürütülmüştür. Ayrıca çevrim içi/dışı kimlik yönetimi ile bazı demografik değişkenler arasındaki ilişkinin incelenmesi hedeflendiği için araştırmada ilişkisel tarama modeli de kullanılmıştır. Örneklemin belirlenmesi seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden kolayda (uygun) örnekleme yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın örneklemi, İzmir Bakırçay Üniversitesinde 2022-23 eğitim-öğretim yılında farklı lisans programlarında eğitim-öğretim gören öğrencilerden oluşturulmuştur. Ölçeklerin maddeleri için oluşturulan madde havuzları örneklemden alınan birinci veri ile ölçeklerin yapılarını belirlemek için açımlayıcı faktör analizi (AFA) ve elde edilen yapının doğruluğunu incelemek için örneklemden alınan ikinci veri ile doğrulayıcı faktör analizinden (DFA) yararlanılmıştır. AFA için 199 katılımcıya ve DFA için 202 katılımcıya ulaşılmıştır. Ölçeklere ilişkin yapı belirleme ve yapıyı test etmek için yapılan analizler her ölçek için ayrı ayrı yapılmıştır. Ve araştırmacı tarafından bu araştırma kapsamında geliştirilen üç ölçek ayrı ayrı kullanılabilir şekilde tasarlanmıştır. Araştırmada nicel veri toplama araçları kullanılmıştır. Bu araştırmada verilerin toplanması amacıyla Kişisel Bilgi Formu, Çevrim İçi ve Çevrim Dışı Kimlik Yönetimi Envanteri içerisinde araştırmacı tarafından geliştirilen ''Kimlik Yönetimi Ölçeği (KYÖ)'', ''Çevrim İçi Kimlik Yönetimi Ölçeği (ÇİKYÖ)'' ve ''Çevrim İçi ve Dışı Kimlik Yönetimi Entegrasyonu Ölçeği (ÇİDKYEÖ)'' kullanılmıştır. Çalışmada bazı demografik değişkenlere ve siber uzaya ilişkin bazı değişkenlere göre KYÖ, ÇİKYÖ ve ÇİDKYEÖ puanlarında anlamlı farklılık olup olmadığını incelemek için çoklu varyans analizi (MANOVA) yapılmıştır. Analiz sonuçlarında çevrim içi olma sıklığı, süresi ve çevrim içi araçlara olan mesafe değişkenlerine göre çevrim içi kimlik yönetiminde (ÇİKYÖ) anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Çevrim içi ortam ile ilişkilenme arttıkça bireyin çevrim içi kimlik yönetimi düzeyinin de arttığı sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Türkiye'de hukuk sosyolojisinin gelişimi
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Tepe, Serap; Yıldırım, Yüksel
    Tarih boyunca insanı anlama çabasının en önemli hareket noktalarından biri onun toplumsal bir canlı olduğu düşüncesidir. Bu nedenle toplumsallık insanın kimlik inşasının temel yapı taşlarından biridir. İnsanın toplumsallığı bir düzen ihtiyacını beraberinde getirmektedir. Zira bir düzen mekanizması geliştirmemiş hiçbir toplum düşünülemez. Söz konusu düzen mekanizmaları nitelik itibariyle farklılık gösterse de bunların en etkili olanı şüphesiz hukuktur. Çünkü hukuk düzensizliğe karşı en yoğun ve en ağır yaptırımları içeren bir sistemdir. Hukuk ile toplum arasındaki bu karşılıklı ve sıkı ilişki 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sosyolojinin bir alt disiplini olarak hukuk sosyolojisini ortaya çıkmasıyla daha da yoğunlaşmıştır. Artık hukuk sosyolojisi hukukun bilimselliğinin kanıtı olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Aynı şekilde hukuk sosyolojisi 20. yüzyılda toplumsal hareketleri anlayabilmek adına başvurulan öncelikli alanlardan biri haline gelmiştir. Çünkü hukuk modern toplumun inşasında belirleyici bir faktördür. Bu denli önemli olan hukuk sosyolojisi, Türk sosyoloji düşüncesi içinde de doğrudan ya da dolaylı olarak etkin bir konuma sahip olmuştur. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde Batılılaşma etkisi, Fransa'daki sosyoloji çalışmalarını takip ve tercüme eden aydınların hukuk ile sosyoloji arasındaki ilişkiye dair çalışmaları Türkiye'de hukuk sosyolojisine duyulan ilgilinin artmasına neden olmuştur. Özellikle 1933 Üniversite Reformu ile hukuk sosyolojisinin üniversitelerde müstakil bir ders olarak okutulmaya başlanması ile hukuk sosyolojisi ilgisi kurumsallaşmaya başlamıştır. Bu dönemle birlikte Türkiye'de hukuk sosyolojisinin gelişimi hız kazanmış ve günümüze kadar toplumsal, siyasal, hukuksal, ekonomik, kültürel hareketlilikler hukuk sosyolojisinin bu gelişimini şekillendirmiştir. Bu çalışmada Türk sosyoloji düşüncesi içinde bir alt disiplin olarak hukuk sosyolojisinin gelişimi tarihsel bir bütünlük içinde ele alınacaktır.
  • Öğe
    Comparison of machine learning algorithms for improved admission prediction of the emergency department patients
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Erdoğan, Ali Mert; Hızıroğlu, Abdulkadir
    Bu çalışma acil servise başvuran hastaların yatışının tahmin edilmesi için farklı makine öğrenmesi yöntemlerinin karşılaştırılmasını amaçlamaktadır. Çalışmada Lojistik Regresyon, Yapay Sinir Ağları ve RUSBoost Ağaçlar (Random Under-Sampling Boosted Trees) makine öğrenmesi yöntemleri kullanılarak geliştirilen altı farklı modele yönelik tahmin performansları incelenmektedir. Her bir algoritma ile, hasta yatışını ilgilendiren bağımlı değişkenin dengesiz ve dengeli olarak dağıldığı farklı eğitim setleri kullanılarak iki ayrı model eğitilmiştir. Modeller çeşitli performans metrikleri kullanılarak karşılaştırılmıştır. Yapay Sinir Ağları ve dengeli veriseti kullanılarak eğitilen model, 0,88 doğruluk oranı, 0,84 hassasiyet, 0,90 özgüllük, 0,81 F1 skoru ve 0,94 AUC ile en başarılı tahmin performansını göstermiştir.
  • Öğe
    Sağlık çalışanları açısından sosyal güvenlik hukuku anlamında koronavirüsün (Covıd-19) meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmesi
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Demir, Zeynep; Emir, Asiye Şahin
    2020 yılında akciğer enfeksiyonuna neden olan ve bu zamana kadar tanımlanmamış bir virüs ortaya çıkmıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu virüs SARS-CoV-2 olarak adlandırılmış ve bu virüsün neden olduğu hastalık Covid-19 olarak tanımlanmıştır. Bu virüsün birçok kıtaya ve ülkeye yayılması nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Pandemi süreci ülkemizde çalışma hayatını birçok yönden olumsuz etkilemiştir. Bunun yanında sosyal güvenlik hukuku anlamında Covid-19 vakasının mesleki risk olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorunu gündeme gelmiştir. Sağlık çalışanlarının çalışma ortamları dikkate alındığında SARS-CoV-2 virüsüne maruz kalma durumu diğer meslek mensuplarına nazaran daha fazladır. Bu durum sağlık çalışanlarının Covid-19 hastalığına yakalanması halinin hangi mesleki risk kapsamında değerlendirileceği sorusunun cevaplanmasını gerektirmektedir. Ancak sağlık çalışanları Covid-19 hastalığına, çalışma hayatından kaynaklı olarak yakalanmayabilir. Bu durumda sağlık çalışanının Covid-19 hastalığına yakalanması hali, mesleki risk olarak kabul edilmeyecektir. Böylece sağlık çalışanının Covid-19 hastalığına yakalanması hali sosyal güvenlik hukuku anlamında hastalık kavramı dahilinde değerlendirilecektir. Sağlık çalışanının Covid-19 hastalığına yakalanmasının çalışma hayatından kaynaklı olup olmadığı sorusu Covid-19 hastalığının iş kazası, meslek hastalığı veya hastalık kavramı dahilinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği açısından önemlidir. Sağlık çalışanlarının sosyal güvenlik hukuku anlamında sigortalılık statüleri değişebilmektedir. Bu durumda sağlık çalışanlarının çalışma hayatından kaynaklı Covid-19 hastalığına tutulması hali, farklı kavram dahilinde değerlendirilecektir. Kamu görevlisi olarak çalışan sigortalının sosyal güvenlik hukuku anlamında sigortalılık statüsü de değişmektedir. Kamu görevlisi statüsünde bulunan sağlık çalışanının, çalışma hayatından kaynaklı olarak Covid-19 hastalığına yakalanması hali vazife malullüğü olarak kabul edilecektir. Amacımız sağlık çalışanlarının Covid-19 hastalığına tutulması halinin, sosyal güvenlik hukuku anlamında iş kazası, meslek hastalığı, hastalık veya vazife malulü kavramı dahilinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin incelenmesidir. Araştırmamızda öncelikli olarak sağlık çalışanlarının tanımı yapılmış ve kapsamı belirlenmiştir. Sonrasında, sosyal güvenlik hukuku anlamında iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve son olarak vazife malullüğü kavramlarına açıklık getirilmiştir. Son olarak, sağlık çalışanlarının Covid-19 hastalığına yakalanması halinin iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve vazife malullüğü kapsamında değerlendirmesi yapılmıştır.
  • Öğe
    Sağlık turizmi gelirlerine göre Türkiye'nin durum analizi ve geleceğe ilişkin projeksiyon
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Çelik, Semanur; Kayral, İbrahim Halil
    Dünyada ekonomik katkı payı yüksek olan sektörlerden biri sağlık turizmi sektörüdür. Sağlık turizmi payından büyük bir bölüme sahip olmak isteyen ülkeler bu sektörü geliştirmek için çalışmalarda bulunmaktadır. Bu çalışmanın asıl amacı; Türkiye'nin sağlık turizminde öne çıkan ülke olması için ülke verilerini diğer ülkelerin verileri ile karşılaştırarak mevcut durum analizi gerçekleştirmek ve geleceğe ilişkin tahminlerde bulunabilmektir. Türkiye'nin sağlık turizminde gelişmesi için önerilerde bulunmak, sahip olduğu kaynakları nasıl verimli kullanılabileceğini ortaya çıkarmak, Covid-19'un sağlık turizmine olumlu ve olumsuz etkilerini belirlemek ve Türkiye'de sağlık turizmi geleceğine ilişkin öngörüler oluşturabilmek literatüre sağlanması hedeflenen katkılar arasındadır. Bu çalışmada, literatür taramasında mevcut bilgi ve verileri toplama süreci olan tarama yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem sayesinde mevcut bilgiler toplanmış ve Türkiye'nin sağlık turizmi sektöründeki potansiyeli değerlendirilmiştir. Çalışmada 2020 yılından bu yana hayatımıza giren ve birçok kişiyi olumsuz etkileyen Covid-19 salgınının sağlık turizmine getirdiği avantajlar ve dezavantajlar üzerinde de durulmuştur. Ayrıca Türkiye'nin sağlık turizmi sektöründe sağladığı desteklere rağmen bu sektörde hedeflenen düzeyde olamamasının sebepleri üzerine de araştırmalar yapılmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda Türkiye'nin sağlık turizmindeki güçlü yanları, zayıf yanları, fırsatları ve tehditlerini belirleyerek mevcut durumu hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Türkiye, sağlık turizmi için modern tıbbi altyapıya ve teknolojiye sahip birçok hastane ve sağlık merkezine sahiptir. Aynı zamanda nitelikli doktorlar yetiştiren bir ülke olması da Türkiye'nin sağlık turizmi açısından avantaj sağlamaktadır. Ancak Türkiye'nin sağlık turizmi alanında bazı zayıf yönleri de mevcuttur. Sağlık turizmi konusunda yeterli tanıtım ve pazarlama faaliyetleri yapılmaması da bir zayıf yön olarak görülebilir. Türkiye'nin sağlık turizmi fırsatları arasında ise coğrafi konumu önemli bir rol oynamaktadır. Avrupa, Orta Doğu ve Asya arasında stratejik bir konuma sahip olması, Türkiye'yi sağlık turizmi için cazip hale getirebilir. Ayrıca, dünya genelinde sağlık turizmine olan talebin artması da Türkiye için büyük bir fırsattır. Ancak Türkiye'nin sağlık turizmi açısından bazı tehditlerle karşı karşıya olduğunu söylemek de mümkündür. Sağlık turizminin küresel krizlerden etkilenmesi tehditler arasındadır. Sağlık turizminin geleceği konusunda yapılan araştırmalarda Covid-19'un getirdiği değişimler ve akreditasyonun gelişmesinin önemli rol oynadığı görülmektedir. Markalaşma çalışmaları arasında yer alan 'Health Türkiye' de sağlık turizmi geleceğinin bugünkü durumundan daha gelişmiş olmasına katkı sağlayacağı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye'nin sağlık turizmi alanında büyük bir potansiyeli olduğunu belirlenmiştir. Ancak, bu potansiyeli tam anlamıyla değerlendirebilmek için fiyatlandırma stratejileri oluşturmak, tanıtım ve pazarlama faaliyetlerini artırmak ve sürekli olarak kaliteyi iyileştirmek önemlidir.
  • Öğe
    Mutluluk paylaşımı ve duygusal yeme davranışı arasındaki ilişkide temel psikolojik ihtiyaç tatmininin aracı rolü: Bir günlük çalışması
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Bartan, Elif; Solmazer, Gaye
    Mevcut çalışmanın amacı, mutluluk paylaşımına yönelik algılanan partner tepkileri ve duygusal yeme davranışı ilişkisinde temel psikolojik ihtiyaç tatmininin aracı rolünü günlük yöntemiyle incelemektir. Mevcut çalışmada, günlük mutluluk paylaşımına yönelik algılanan partner tepkileri daha duyarlı oldukça duygusal yeme davranışının daha az olacağı hipotez edilmiştir. Ayrıca, mutluluk paylaşımına yönelik algılanan partner tepkileri ve duygusal yeme ilişkisinde temel psikolojik ihtiyaç tatmininin aracı etkisinin olduğu hipotez edilmiştir. Mevcut günlük çalışmasında dâhil edilme kriterlerini karşılayan ve 18-60 yaş arasındaki 47 katılımcı bulunmaktadır. Katılımcılardan, yedi gün boyunca, mutluluk paylaşımına yönelik girişimlerine eşlerinin verdikleri tepkileri, temel psikolojik ihtiyaçlarının eşleriyle etkileşimlerindeki tatmin düzeyini ve duygusal yeme davranışlarını değerlendirmeleri beklenmiştir. Ayrıca, günlük çalışması öncesinde katılımcılardan kesitsel ölçüm alınmıştır. Bu doğrultuda, kesitsel ve günlük ölçümlerin alınması için katılımcılara çevrimiçi anketler sunulmuştur. Anketlerden elde edilen veriler Zhang, Zyphur ve Preacher (2009) tarafından önerilen yaklaşım temel alınarak hiyerarşik lineer modelleme ile analiz edilmiştir. Analiz sonuçları günlük mutluluk paylaşımına yönelik algılanan partner tepkileri ve günlük duygusal yeme davranışı arasında anlamlı bir ilişki olmadığını ve günlük temel psikolojik ihtiyaç tatmininin bu ilişkide aracı etkisinin olmadığını göstermiştir. Başka bir deyişle, analiz sonuçları çalışma hipotezlerini desteklememektedir. Bununla birlikte, keşifsel şekilde yürütülen kesitsel ölçüm analizleri, mutluluk paylaşımına yönelik algılanan partner tepkileri ve olumsuz duygusal yeme davranışı arasında (ilişkide) temel psikolojik ihtiyaç engellenmesinin aracı etkisinin olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar, alanyazınla uyumlu bir şekilde, duygusal yeme davranışının azaltılmasında temel psikolojik ihtiyaç engellenmesinin azaltılmasının daha önemli olabileceğini göstermektedir.
  • Öğe
    Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Ömeroğlu, Begüm Ece; Öztürk, İlhami
    2020 yılının Mart ayında ülkemizde ilk vakası görülen, Dünya Sağlık Örgütü'nce(WHO) pandemi olarak ilan edilen Koronavirüs(COVİD-19) hastalığı ülkemizde o dönem hayatın akışını tamamen alt üst etmiştir. Güncel ceza kanunumuz olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen 195.madde ise o dönem birçok hukukçu tarafından televizyon programları, online ve baskı yayınlarda tartışma konusu olmuş, üstüne çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Biz, çalışmamızın konusu olan bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun kanun maddesinde ne kadar anlaşılabilir düzenlendiğini, kanunilik ilkesine aykırı olup olmadığını, idarenin düzenleyici tedbirleriyle ilgili suç tipinin insanlara bir suç olarak atfedilip atfedilemeyeceğini ve ilgili suç tipini ceza hukukunun hemen hemen her boyutuyla incelemeye özen gösterdik. Salgın hastalıklara karşı ülkemizde alınan tedbirlere ve ülkemizde bu hastalıklarla baş etme yöntemlerinin tarihçesine de çalışmamızda yer verdik. Salgın hastalıklara karşı günümüzde olan yaptırımları incelerken geçmişe de bakmamız gerektiği kanaatindeyiz. Ayrıca ülkemizde 2020 yılından sonra gündeme gelen ve insanların bu konuyla ilgili sürekli olarak yaptırıma tabi tutulduğu bir konuda ilgili suç tipinin her açıdan incelenmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Bu sebeple bu çalışmayı yapmamız elzem olmuştur.
  • Öğe
    Hizmet kusurundan kaynaklanan hatalı tıbbi uygulama davalarının Danıştay kararları ışığında analizi
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Kılan, Süleyman; Coşkun, Sevda Yaşar
    Hatalı tıbbi uygulamaya (malpraktise) bağlı açılan davalarda dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de ciddi şekilde artış görülmektedir. Devlet, sunmuş olduğu sağlık hizmetindeki meydana gelen hizmet kusurları nedeniyle yüksek miktarlarda tazminat ödemektedir. Tabii ki ödemiş olduğu bu tazminatı ilgili kamu görevlisine kusuru oranında rücu etmektedir. Sonuç olarak ilgili kamu görevlileri (sağlık çalışanları) cezai yaptırımlarla birlikte, rücu sonucu yüksek miktarlarda tazminat ödemeye mahkum edilmektedir. Çalışmanın konusunu hatalı tıbbi uygulama (malpraktis) iddiasına dayalı tam yargı davalarında, yargılamada nihai karar merci olan Danıştay kararları ışığında malpraktis iddialarının hangi tıbbi branşlarda daha yoğunlukta olduğu, hizmet kusuru olarak nitelendirilen durumlar ve Danıştay'ın bozma nedenleri ve gerekçeleri oluşturmaktadır. Bu sayede, sağlık çalışanlarının hatalı tıbbi uygulama (malpraktis) konusunda farkındalığının arttırılması amaçlanmıştır. Belge inceleme yöntemiyle yürütülen çalışmada, Danıştay'ın hizmet kusurundan kaynaklanan hatalı tıbbi uygulamaya ilişkin 01.01.2010 ile 03.11.2021 tarihleri arasında vermiş olduğu kararlar incelenmiştir. Çalışmada, hasta ya da hasta yakını tarafından şikayet edilen sağlık çalışanlarının çoğunluğunun hekim olduğu, şikayet olunan hekimlerin branşlarının başında kadın hastalıkları ve doğum uzmanları olduğu tespit edilmiştir. Yapılan başvuruların sorumlu tutulan sağlık merkezine göre dağılımında ilk sırada devlet hastanelerinin yer aldığı, sağlık çalışanlarının en çok özensizlik/ilgisizlik nedeniyle şikayet edildiği, hatalı tıbbi uygulama kaynaklı başvuruların %62.1'inde organda fonksiyon azalması/fonksiyon kaybının geliştiği tespit edilmiştir. Ölümle sonuçlanan vakaların hekimlerin uzmanlık alanına göre dağılımında ise yine ilk sırada kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının olduğu, olgularda hatalı uygulanan tıbbi işlemler açısından da cerrahi müdahalenin en yüksek orana sahip olduğu görülmüştür. Kararların incelemesinden idare mahkemelerinin hatalı tıbbi uygulamaya ilişkin açılan davalarda, %71,36 gibi yüksek bir oranda esastan red kararı verdiği sonucuna ulaşılmıştır. Danıştay tarafından hatalı tıbbi uygulamaya ilişkin en fazla kararın 2019 yılında verildiği, konuyla ilgili açılan davaların %43,3 gibi yüksek oranının Danıştay tarafından bir yıl ile iki yıl arasında sonuçlandırıldığı, yine bu davaların %85,5'inin ilk üç yıl içinde karara bağlandığı tespit edilmiştir. Yerel mahkeme kararlarının yarıdan fazlasının Danıştay tarafından bozulduğu ve çoğunlukla bilirkişi raporunun eksik ve yetersiz olması nedeniyle bozma kararı verildiği tespit edilmiştir. Çalışmanın bulgularından vardığımız sonuç, hatalı tıbbi uygulama (malpraktis) iddialarını en aza indirmek için sağlık hizmetlerinin kalitesinin arttırılması, çalışanların iş yükünün azaltılması, hizmet içi eğitimlerle çalışanların eğitim seviyelerinin artırılması ve hatalı tıbbi uygulama, aydınlatılmış onam, vb. konularda farkındalıklarının oluşması/artırılması gerekliliğidir. Ayrıca komplikasyon ve kusur kavramlarının ayrıntılı olarak ele alındığı bir malpraktis yasasına ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    Serebral palsili çocuklarda dizartri müdahalesinde LSVT LOUD terapi yönteminin etkililiğinin incelenmesi
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Papurcu, Aysu; Öztürk, Seren Düzenli
    Aktiviteye bağlı nöroplastisite ilkeleri, dizartrili serebral palsili (SP) çocuklarda terapi protokollerine yön vermektedir. Parkinson hastalığına bağlı ses ve konuşma bozukluklarının terapisi için geliştirilmiş Lee Silverman Ses Terapisi (LSVT LOUD), aktiviteye bağlı nöroplastisite ilkelerini dahil eden yerleşik bir protokoldür. Yakın zamanda tek denekli ve vaka çalışması olarak dizartrili SP'li çocuklarda LSVT LOUD'u inceleyen çalışmalar, dizartrili SP'li çocukların ses ve konuşma özelliklerindeki olumlu terapötik değişikliklere dikkat çekmektedir. Bu çalışma; dizartrili SP'li çocuklara LSVT LOUD uygulanması sonucu ses ve konuşmanın akustik ve algısal özelliklerinin incelenmesi amacıyla planlanmıştır. Çalışmaya ortalama yaşları 114,17±23,25 ay olan 12 dizartrili SP'li katılımcı katılmıştır. Katılımcılara yapılandırılmış bir ev programı eşliğinde haftada birer saatlik 4 seans LSVT LOUD terapi protokolü, ardışık 4 hafta boyunca uygulanmıştır. Terapi öncesinde ve sonrasında katılımcılara terapide çalışılan ve çalışılmayan görevlerden oluşan değerlendirme seansları yapılmıştır. Ebeveynler ve çalışmaya kör dinleyiciler katılımcıların ses ve konuşma özelliklerinin algısal değerlendirmesini yapmışlardır. Çalışma sonucunda; katılımcılarda terapiyi takiben ses ve konuşma mekanizması üzerindeki fizyolojik etkileri temsil eden akustik sinyalin belirli özelliklerinde ve genellemeyi temsil eden cümle tekrarlama görevlerinde olumlu değişiklikler tespit edilmiştir. Ebeveynler ve dinleyiciler katılımcıların ses ve konuşma özelliklerinde olumlu gelişmeler bildirmiştir. Bulgular LSVT LOUD'un SP'li çocukların ses özelliklerinde geliştirici etkiye sahip olduğuna işaret etmektedir.
  • Öğe
    Tıbbi malpraktis uyuşmazlıklarında Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arabuluculuk sistemleri üzerine bir inceleme
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Aşık, Ergim Adalı; Coşkun, Sevda Yaşar
    Tıbbi hataların yol açtığı ciddi sonuçlar ve uzun süren hukuk süreçleri, taraflar arasında uzlaşma sağlanması ve etkili çözümlerin bulunması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Arabuluculuk, bu tür uyuşmazlıkların çözümünde alternatif bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada, tıbbi malpraktis uyuşmazlıklarının çözümünde Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri'nin arabuluculuk sistemleri incelenmiştir. Çalışmada öncelikle her iki ülkedeki tıbbi malpraktis durumunun genel bir değerlendirmesi yapılmış, uyuşmazlıkların yaygınlığını ve bu tür davaların çözümünde karşılaşılan zorlukları ele alınmıştır. İki ülkenin arabuluculuk yasaları ve düzenlemeleri, uygulamaları analiz edilmiş olup, tıbbi malpraktis uyuşmazlıklarında arabuluculuk sürecinin taraflar üzerindeki etkileri ve sürecin avantajları değerlendirilmiştir. Çalışmanın amacı, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki tıbbi malpraktis arabuluculuk sistemlerinin etkinliğini ve uygulanabilirliğini değerlendirmek ve Türkiye'deki arabuluculuk sistemini yaygınlaştırmaya yönelik öneriler sunmaktır. Veriler, ilgili yasal düzenlemeler, akademik makaleler ve arabuluculuk anlaşma istatistiklerinin kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesi yolu ile toplanmıştır. Bu çalışmanın bulguları ile Türkiye'de tıbbi malpraktis davalarında arabuluculuğun dava sürecinin alternatifi olarak uygulanması ve kullanımının geliştirilmesine katkı sağlanabilmesi umulmaktadır.
  • Öğe
    Dijital ebeveynlik farkındalığı ve ebeveyn tutumlarının çocuklarda ekran bağımlılığı ile ilişkisi
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Avcı, Furkan Mertcan; Yılmaz, Tuğba
    İçinde bulunduğumuz yüzyılda teknolojik cihazlar insan hayatını daha önce hiç olmadığı kadar etkilemeye başlamıştır. Teknolojik cihazlar yaşamı kolaylaştırmanın yanı sıra çeşitli olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. Çocuklarda görülen dijital bağımlılıklar, çocukların biyopsikososyokültürel gelişimini olumsuz etkilediğinden bu konuda verilebilecek en önemli örneklerden biridir. Bu araştırmada günümüzün en önemli problemlerinden biri olan çocuklarda problemli medya kullanımının dijital ebeveynlik farkındalığı ve ebeveyn tutumları ile olan ilişkileri incelenmektedir. Bu amaçla sosyal medya platformları aracılığıyla evliliği devam eden ve 4-11 yaş aralığında en az bir çocuğu olan 727 kadın katılımcıya ulaşılmıştır. Bu katılımcılardan Google Formlar aracılığıyla sırasıyla Demografik Bilgi Formu, Dijital Ebeveynlik Farkındalık Ölçeği, Ebeveyn Tutum Ölçeği, Problemli Medya Kullanım Ölçeği – Kısa Form isimli ölçüm araçlarını doldurmaları talep edilmiştir. Elde edilen verilere dijital ebeveynlik farkındalığı alt boyutları ve ebeveyn tutumları ile çocuklarda problemli medya kullanımı arasındaki ilişkilerin tespit edilmesi amacıyla Pearson Korelasyon Analizi, çeşitli gruplar arası farklılıkların tespit edilmesi amacıyla Tek Yönlü Varyans Analizi ve Bağımsız Gruplarda T-Testi, dijital ebeveynlik farkındalığı alt boyutları ve ebeveyn tutumlarının çocuklarda problemli medya kullanımını yordama gücünü tespit etmek amacıyla Çoklu Hiyerarşik Regresyon Analizleri uygulanmıştır. Araştırma sonucunda dijital ebeveynlik farkındalığı alt boyutlarının ve ebeveyn tutumlarının çocuklarda problemli medya kullanımı ile anlamlı düzeyde ilişkili olduğu ve dijital ebeveynlik farkındalığı alt boyutları ile ebeveyn tutumlarının çocuklarda problemli medya kullanımını anlamlı bir düzeyde yordadığı tespit edilmiştir. Söz konusu bulgular ilgili alanyazın ışığında tartışılarak bağımlılıkla mücadeleye yönelik çeşitli öneriler sunulmuştur.
  • Öğe
    Sağlık hukukunda arabuluculuk
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Arslan, Güneş; Çınarlı, Serkan
    Bu çalışmada genel olarak arabuluculuk kurumunun sağlık hukukundaki yeri ve önemi ele alınmıştır. Bununla beraber tez içerisinde konunun bir bütün olarak daha iyi anlaşılabilmesi için, sağlık hukukundaki en temel konulardan olan malpraktis kavramı ve örneklerine, Yargı kararları ile birlikte yer verilmiştir. Esasında arabuluculuk, geçmişten beri uygulanan, temelinde anlaşmayı barındıran bir sistemdir. Ülkemizde 2013 yılında ihtiyari arabuluculuk olarak uygulamalar başlamıştır. İlk olarak iş uyuşmazlıkları, ardından ticari uyuşmazlıklar ve son olarak tüketici uyuşmazlıklarında arabuluculuk dava şartı haline gelmiştir. Sağlık hukuku, kendine özgü kurallar ve özellikler içeren bir alandır. Bu sebeple sağlık hukuku alanında arabulucu olarak görev alacak kişilerin sağlık hukukuyla ilgili temel birtakım bilgilere sahip olması, arabuluculuk sürecinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından önem taşımaktadır. Sağlık hukukunda arabuluculuk, öncelikle tarafların kendilerini daha doğru bir şekilde ifade edebilmelerini sağlamaktadır. Aynı zamanda tazminatı elde etme süresinin kısalmasına, dava sonuçları arasındaki farklılıklardan ötürü mağduriyetler yaşanmasının önüne geçilmesine, yargılamadaki uzun sürelerin tarafların psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerinin ortadan kalkmasına yol açması gibi faydalar sağlaması sebebiyle, geliştirilmesine önem verilmesi gereken bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.
  • Öğe
    Yargı kararlarında etik malpraktisler
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Küreci, Hatice Demir; Çınarlı, Serkan
    Hipokrattan bu yana hekimlik mesleğinde etik ilkelerin varlığının bilinmesine rağmen özellikle 20.yy'ın başından itibaren açılan davalar yasal ve etik düzenlemelerin şekillenmesini sağladı. Teknolojik gelişmeler, tıbbi bilgi birikiminde erişilen düzey, vakıaların çeşitliliği, sağlık politikalarındaki değişimler, hak ve sorumluluk kavramlarının kültürel görünümü, medyanın dava kültürü oluşturma üzerine etkisi, tıp ve hukuk alanındaki eğitim sorunları nedeniyle hekimler uygulama alanında pek çok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Ülkemizde verilen tıp eğitiminde müfredatta sıklıkla hekimin tıbbi yeterliliğine odaklanılır, tıp etiği ve tıp hukuku konuları kapsamındaki bilgi ve farkındalık eksiklikleri nedeniyle hekimler tıbbi müdahale sürecinde ortaya çıkan hukuki ve etik sorunlara hazırlıksız yakalanırlar. Etik malpraktislerin önemi hususunda hekimlerin, hukukçuların ve bu alanlarda eğitim gören öğrencilerin konu ile ilgili farkındalıklarının arttırılması insanın değerine uygun sağlık hizmetinin sunumu ve yargı sürecinde hakkaniyet ilkesine uygun kararların verilmesi adına önemlidir. Bu tez çalışması ile; tıbbi müdahale sürecinde ortaya çıkan ve yargı sürecine intikal eden etik konuları diğer bir deyişle etik malpraktisleri değerlendirmek amaçlanmaktadır. Tezin uygulama aşasında öncelikle Yargıtay, Danıştay ve Anayasa mahkemesi web sayfaları aracılığıyla davalar taranmıştır. Yapılan tarama sonrasında dava kararları öncelikler tıbbi, idari ve etik malpraktis genel başlıkları altında ele alınmıştır. Etik malpraktisler kapsamında yer alan hukuki sorunlar; bilgilendirilmiş rıza, hekimin sır saklama yükümlülüğü, klinik araştırmalar, defansif tıp ve iletişim alt başlıkları altında sunulmuştur. Bu tez çalışmasının sonucunda elde edilen önemli bulgu; konu ile ilgili literatürün tıbbi müdahale sürecinde pek çok etik ihlalin var olduğunu tartışmasına rağmen sözü edilen ihlallerin yargıya intikal etme durumu buzdağının görünen küçük bir parçasıdır. Bu durum, ülkemizde etiğin norm temelli bir bilgisel etkinlik alanı görülmesi ve norm temelli sorunlara indirgenmiş olması nedeniyle beklenen bir sonuçtur.
  • Öğe
    ABC ve VED analizi AHP yöntemi ile ilaç stok analizi: Özel bir hastane örneği
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Boz, Şeyma; Kayral, İbrahim Halil
    Sağlık kurumları sundukları hizmet türü sebebiyle aksamaların yaşanmaması ve zamanında hizmet sunumlarını gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Aksi taktirde olabilecek saklamalar ve gecikmeler sebebiyle sonuç hastaların sakat kalma hatta ölüm ile sonuçlanmasına sebebiyet verebilmektedir. Sağlık kurumlarının bütçelerinin büyük bölümünü stoklar oluşturmaktadır. Stoklar üzerinde yapılabilecek etkili çalışmalar mali açıdan kurumalara tasarruf sağlayabilmektedir. Sağlık hizmetlerin zamanında, aksamadan ve minimum maliyet ile gerçekleştirebilmeleri için stok kontrol yöntemleri üzerinde yapılabilecek çalışmalar önem arz etmektedir. Özel bir hastanede 2020-2021 yılına ait kullanılan ilaç stoklarının ABC, VED ve ABC-VED stok kontrol yöntemleri ile analiz edilerek hem mali yönden hem hayati önem açısından stokların önem derecesi matris yöntemi ile analiz edilmiştir. Üç analiz sonucunda toplam 545 adet ilacın toplam 3.187.954,16 TL tutarında harcama yapıldığı gözlemlenmiştir. A grubunda 50 adet ilaç ve toplam harcama 2.240.127,33 TL, B grubunun 79 adet ilaç ve toplam harcama tutarı 641.442,01 TL ve C grubunun 416 adet ilaç ve toplam harcama 306.384,82 TL'dir. Toplam maliyet içerisinde A grubunun %70,30'u, B grubunun %20,10'u ve C grubunun %9,60'ını yer aldığı gözlemlenmiştir. VED analizine göre, V grubu içerinde yer alan ilaçların toplam harcama 958.195,33 TL, E grubu ilaçların toplam harcama 1.049.012,10 TL ve D grubu ilaçların toplam harcama 1.180.746,73 TL'dir. VED ilaç gruplarının toplam maliyet içerisinde yer aldığı yüzdeliğe baktığımız zaman sırasıyla %30,06'sı V, %32,91'i E ve %37,04'ü D grubuna aittir. ABC-VED matrisi hem mali açıdan hem hayati önem açısından bakıldığı zaman A-V ilaç grubunun 20 adet ilaç ve toplam harcama 821.221.72 TL olduğu bu harcama tutarının toplam maliyet içerisindeki yüzdesi ise %25,76 yer aldığı gözlemlenmiştir. Daha sonrasında AHP yöntemi ile 6 uzman kişiye belirlenen fiyat, talep ve tedarikçi güvenirliği kriterlerinin önem sıralaması için anket formu oluşturularak ağrılıkları hesaplanmıştır. Hesaplanan ağırlıkların geometrik ortalamaları alınarak tutarlılıkları hesaplanmıştır. Kriterlerin ağırlıkları hesaplanarak önem sıralaması oluşturularak belirlenen 3 kriter arasında sıralama yapılmıştır. Kriter ağırlıklarına bakıldığı zaman talep ve tedarikçi güvenirliği karşısında fiyatın daha önemli olduğu gözlemlenmiştir.
  • Öğe
    Algılanan partner duyarlılığı ve partnere yönelik siber takip arasındaki ilişki: İlişkilerde atıf ve ikili güvenin aracı rolü
    (İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Sönmez, İbrahim; Solmazer, Gaye
    Bu çalışmanın amacı, genç yetişkin çiftlerde algılanan partner duyarlılığı ve partnere yönelik siber takip arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bununla birlikte, ikili güven ve ilişkisel atıfların, algılanan partner duyarlılığı ve partnere yönelik siber takip arasındaki aracı rolü de araştırılmıştır. Bu ilişkilerin tümü, bireylerin ilişki süreçlerine ilişkin hem kendi hem de partnerlerinin reaksiyonlarının birbirine olan etkilerinin de anlaşılması amacıyla, aktör ve partner düzeyinde incelenmiştir. Bu çalışmada, 140 çiftten her iki partner çevrimiçi olarak algılanan partner duyarlılığı, partnere yönelik siber takip, ikili güven, ilişkisel atıflar ve kıskançlığa ilişkin bir anket paketini tamamlamıştır. Aktör ve partner etkilerini birlikte değerlendirmeye olanak sağlayan MEDYAD (Mediation Analysis with Distinguishable Dyadic Data) yapılmıştır. Bulgular, erkek partnerlerin algılanan partner duyarlılıklarının hem kendi hem de kadın partnerlerinin siber takip davranışlarıyla ilişkili olduğunu göstermiştir. Ayrıca, ikili güven ve ilişkisel atıfların, algılanan partner duyarlılığı ve partnere yönelik siber takip arasındaki ilişkide dolaylı etkileri aktör seviyesinde istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Bu dolaylı etkiler partner düzeylerinde çeşitlilik göstermektedir. Bulgulardan en göze çarpanlar, algılanan partner duyarlılığı ve partnere yönelik siber takip arasındaki ilişkide kadınların ikili güveninin yalnızca kendileri için değil aynı zamanda erkek partnerleri içinde aracı rollere sahip olmasıdır. Bununla birlikte, kadınların ilişkisel atıflarının da yalnızca kendi algılanan partner duyarlılığı ve partnere yönelik siber takibi arasındaki ilişkide değil, erkeklerin algılanan partner duyarlılığı ve kadınların partnere yönelik siber takibi arasındaki ilişkide aracı rolü bulunmuştur. Önceki alanyazın ışığında, elde edilen bulgular, genç yetişkin çiftlerde partnere yönelik siber takip davranışları açısından algılanan partner duyarlılığı, ikili güven ve ilişkisel atıfların önemine ilişkin fikir sunmaktadır.