Tarih Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 8 / 8
  • Öğe
    Mahmud Nedim Paşa ve Nedimof yakıştırması
    (Hakan YILMAZ, 2024) Karasu, Demet
    Devlet kademelerinde önemli hizmetlerde bulunmuş olan Mahmud Nedim Paşa, Tanzimat döneminin kayda değer simalarından biridir. Yine aynı şekilde devlet memurluklarında önemli görevler icra etmiş olan Mustafa Reşid Paşa, Âlî Paşa ve Fuad Paşa gibi şahıslarla kurduğu yakın münasebetlerden ötürü Paşa, bürokraside emin adımlarla ilerlemiştir. Devlet hizmetindeki tecrübeleri, ciddiyeti, istikameti ve gerçekleştirdiği icraatlarla Sultan Abdülaziz’in dikkatini celp etmiştir. Devletin içinde bulunduğu çalkantılı süreçte memuriyet hayatı da aynı oranda çalkantılı geçen Mahmud Nedim Paşa’nın bozulan ekonomiyi düzeltmek adına gerçekleştirdiği Tenzîl-i Faiz, diplomasi anlayışı ve birtakım icraatları şahsına karşı düşmanlık oluşturmuştur. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasî, iktisadî ve sosyal durumun kötüye gitmesiyle kurtuluş çaresi olarak başka bir devletin dostluğuna inanılmış ve bu doğrultuda önemli devlet adamları kendi görüşleri yönünde bir dış güce yanaşmıştır. Mahmud Nedim Paşa da zikredildiği üzere diğer devlet adamlarının da yapmış olduğu gibi dış güçlerden kendisine Rusya’yı yakın görmüştür. Ancak bu durum Paşa için ağır ithamlara ve “Nedimof” olarak anılmasına neden olmuştur. Söz konusu çalışmada Mahmud Nedim Paşa’nın yaptığı icraatları hangi sebeple yaptığı, neyi amaçladığı arşiv belgeleri ve diğer birinci el kaynaklar aracılığıyla ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. İlgili makalede, Mahmud Nedim Paşa’ya karşı olan yakıştırmalar tartışmaya açılarak, özellikle Paşa’ya karşı itham edilen Nedimof lakabının ne derece doğru olduğu ve neden böyle bir lakabın takıldığına dair bilgiler verilerek döneme ışık tutulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Bulgaristan'dan Türkiye'ye göçün bir simgesi Aysel Özgür olayı (1986-1987)
    (Bitlis Eren Üniversitesi, 2024) Aşık, Süleyman
    Yüzlerce yıl Osmanlı Devleti idaresinde yaşayan Bulgarlar, 1789 Fransız İhtilali’nin ardından ortaya çıkan milliyetçilik akımının etkisiyle Osmanlı idaresinden ayrılmak için çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. Bu süreçte, Bulgaristan 1908’de bağımsızlığını ilan etmiş ve Osmanlı Devleti’nin bunu 1909 yılında tanımasıyla resmen bağımsız bir krallık haline gelmiştir. Daha sonraki süreçte, bu coğrafyada yaşayan Müslüman Türkler maruz kaldığı baskı ve zulüm sonucunda Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştır. Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra da Bulgaristan Türklerinin sıkıntıları devam etmiş, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Bulgaristan’da komünist rejimin tesisiyle Türkler çok daha zorlu şartlarla karşı karşıya kalmıştır. “Yeniden Doğuş Süreci” adını verdiği politikaya geçen Bulgaristan, 1980 yılından sonra Türklere yönelik baskı ve asimilasyon faaliyetlerini hızlandırmıştır. 1984 yılında Bulgar Meclisi’nde, Türk isimlerinin zorla değiştirilmesi ve kamuya açık yerlerde Türkçe konuşmanın yasaklanması kararı alınmıştır. 1985 yılına gelindiğinde ise Türkçe konuşma yasağının boyutu genişletilmiştir. Söz konusu olayların fizikî şiddete dönüşmesi sonucunda 1980’li yıllarda pek çok Türk kendilerini güvende hissetmeyerek anavatana göç etmeye başlamıştır. Bu yıllarda Türkiye’ye gelen Bulgaristan Türkleri arasında Aysel Özgür isimli bir kız çocuğunun ailesi de bulunmaktaydı. Kızları Aysel’i orada rehin bırakmak zorunda kalan Özgür ailesi, Türkiye’de yaptıkları girişimlerle kızlarının getirilmesi için mücadele vermiş ve 1987 yılının sonunda mutlu sona ulaşmışlardır. Bu çalışmada, 1980’lerde Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçün bir simgesi haline gelen Aysel Özgür Olayı incelenmiştir. Çalışmada, Dışişleri Bakanlığı Arşivi, TBMM Tutanakları ve dönemin yazılı basın kaynakları kullanılmıştır. Ayrıca söz konusu göçe ilişkin literatürde mevcut bilgi ve bulgular irdelenerek ana kaynaklar ile sentezlenmiştir. Bu şekilde, Türkiye’nin hâl-i hazırdaki sosyopolitik ve kültürel yapısını da etkileyen, Anadolu’nun yakın tarihte tanıklık ettiği en büyük göç hareketlerinden birisinin arka planının aydınlatılması amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Beykoz miri debbağhaneleri
    (İshak KÜÇÜKYILDIZ, 2021) Tekin, Zeki; Karakaya, Emre
    Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasının temelini oluşturan Beykoz Miri Debbağhaneleri Sultan II. Mahmut zamanında Beykoz deresinin Boğaza döküldüğü noktada inşa edilmiştir.1810 yılında tesis edilen ve her geçen gün gelişen debbağhane, ordunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere Harbiye Nezaretine devredilince daha da büyüyerek imparatorluğun en büyük deri üretim merkezi haline gelmiştir. Yeni kurulan bu tesisin ismi Tabakhane-i Klevhane-i Amire olarak değiştirilmiş 1826 yılına kadar ordu için palaska, çizme, kütüklük, koşu takımları gibi askeri malzemeler üretmiştir. Ayrıca Debbağhane-i Amire ’ye 1842 yılından itibaren buhar kazanı, buhar makinası, Taş Değirmen’in yanında 70 değirmen ilave edilerek tesisin makinalaşması sağlanmıştır. Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın 1912 yılındaki girişimleri neticesinde Avrupa’dan getirtilen debagat makinaları sayesinde tesis yeniden modernleştirilmiştir. Beykoz Debbağhanesi ülkedeki deri üretiminde hem kapasite hem de kalite ve standart oluşturmada söz sahibi konumundadır. Zaman içerisinde büyük üretim kapasitesine erişen Beykoz Debbağhanelerinin malzeme temininde kullanılan finansman, ülke genelindeki çeşitli sancakların gelirlerinden karşılanmaktadır. Beykoz Debbağhanesinin deri ihtiyacı büyük oranda ülkenin iç pazarlarından temin edilirken dış pazarlardan da deri getirtildiği görülmektedir. Deri tabaklamada ihtiyaç duyulan malzemelerin başında palamut gelmektedir. Ülkenin çeşitli bölgelerinden alımı yapılan palamut ve çam kabuğunun vaktinde toplanması ve hızlıca İstanbul’a ulaştırılmasına hassasiyet gösterilirdi. Beykoz debbağhanelerinde usta ve amele olarak çalışan kişiler, üretim kapasitesine göre dönemsel olarak artıp azalmaktadır. Burada hademesinden müdürüne kadar çalışan herkes askeri personel olup disipline de çok önem verilmiştir. Beykoz Debbağhanesi üretim merkezi olmanın yanında iyi bir staj ve eğitim merkezi konumunda da olmuştur. Yeni teknikleri öğrenmek üzere öğrenci, kalfa ve ustalar gönderildiği gibi merkezden ustaların gönderilmesi de talep edilmiştir. Ayrıca bu özelliğini bir ileri düzeye taşıyarak deri sanatlarını öğreten bir de mektep kurulmuştur. Beykoz debbağhanesi bünyesinde sosyal dayanışmayı sağlamak adına yardım sandığı kurulmuş, çalışanlara borçlar verildiği gibi maddi durumları zayıf olan ailelere de yardımlar yapılmıştır.
  • Öğe
    Ali Akyıldız, şüphe: Hayri Bey’in vefatı intihar mı cinayet mi?
    (Izmir Katip Celebi University, 2024) Kardaş, Muhammed Said
    Ali Akyıldız son eseri olan bu mikrotarih çalışmasında, II. Abdülhamid’in saltanatı esnasında 18 Şubat 1892 tarihinde yaşanan ve kamuoyunda ciddi bir yankı uyandıran, şüpheli bir ölüm hadisesini iktidar, siyaset ve adalet üçgeninde incelemektedir. Kitap, önsözü takip eden üç bölüm ve eklerden oluşmaktadır. Yazar kitabın yaklaşık yarısını oluşturan geniş hacimli ekler kısmında, araştırmasında kullandığı Osmanlı arşiv vesikalarının ve gazetelerin transkripsiyonlarını yayımlamıştır. Bu suretle okuyuculara hadiseyi yeniden inşa etme imkânı sağladığı gibi, bilhassa tarih öğrencilerine kaynaklara yaklaşım ve belgelerin neyi söyleyip neyi söylemediği üzerine uygulamalı bir metodoloji dersi vermiştir. Ayrıca kitapta Nizamiye Mahkemeleri’nin çalışma sistemi, Osmanlı zaptiye teşkilatının bir soruşturmayı yürütme biçimleri ve adlî tıp gibi konularda değerli bilgilere rastlamak mümkündür.
  • Öğe
    Ömer Ziyâüddin Dagestani and his effect on the political transformation of the period
    (Serhat KUZUCU, 2024) Karasu, Demet; Karasu, Mehmet Kerem
    Hadith, which are an important reference source among Islamic sources, are important both from the point of view of social life and from the point of view of its religious aspect. In particular, its social component revealed the need to protect and legitimize authentic hadiths. Considering the efforts of change and transformation in almost every period, the influence of hadith studies on the modernization process of Turkey cannot be underestimated, especially when one takes into account the influence of the ulema on society. In this context, the Sufis don`t stand aside in the process of modernization, but, on the contrary, the administrators influenced the rulers of that period. One of them, undoubtedly, is Omer Ziyauddin Dagestani, one of the members of the Gyumushkhanevi monastery, who wrote many works on the relationship between the state and mysticism in this sense. The Dagestani, who was not against modernization, contributed to political transformations with his works. Sufism, especially the application of the Qur'an and Hadith, saw the survival of the state with modernization. He is of the opinion that until these two main sources of Islam will not be abandoned, the state will continue to exist for a long time. In this context, Dagestani's hadith works, especially his views on forty hadiths and his political associations draw attention. Research on this issue will be evaluated in this direction.
  • Öğe
    According to R. 1306 (A.D. 1890) Aydın Province Yearbook, Saruhan (Manisa) Sanjak and administrative staff
    (Serhat KUZUCU, 2023) Karasu, Demet
    Manisa, one of the important cities of the Aegean region, has attracted the attention of many civilizations throughout history with its fertile lands. During the Ottoman period, Manisa Sanjak continued to be known as the "City of Şehzades" even today because it was the place where the future Sultans were taught the administration. During the governorship of the şehzades, Manisa, besides being a home of science and wisdom, had its share in terms of construction activities at the highest level, and the historical cultural heritage of today's Manisa has been a product of this rising period. Since ancient times, the city has also developed economically because it is at the intersection point of historical roads that reach the Aegean coasts from Central Anatolia. One of the important sources to be consulted in historical researches is Salnames and they are divided into two groups as official and private. Official salnames held regularly under the name of Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye and are examined in three parts as State Salnames, Ministry Salnames and Provincial Salnames. In the provincial yearbooks, which are within the scope of our subject, many subjects such as the annual administrative division and organization of the provinces of the Ottoman Empire, their officials, educational institutions, their history, geographical structure, antiquities, population, agricultural and commercial production have been included. In this respect, provincial yearbooks are very valuable main sources that provide important information about the central and provincial organization since the middle of the XIX. century. Saruhan Sanjak will be tried to be discussed in terms of administrative, social, economic, geographical and demographic aspects in the light of the Aydın Province Yearbook of R. 1306 (1890), which is officially kept and is the subject of our study. Thus, at the end of the XIX. century, the general situation of the region will be revealed and local history will be analyzed from a broad perspective
  • Öğe
    Süleyman Demirel
    (2021) Aşık, Süleyman
    Türk siyasetinde belli bir ağırlığı olan Süleyman Demirel’in hayatı, bir biyografi olarak, Prof. Dr. Feroz Ahmad’ın danışmanlığında Murat Arslan tarafından Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktora tezi olarak 2017’de tamamlanıp 2019’da İletişim Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitap, Giriş ve Sonuç bölümlerinin dışında altı bölümden meydana gelmektedir. Demirel’in siyasi hayatına odaklanılan çalışmada, kendisinin içinde bulunduğu siyasi gelişmeler anlatılarak dönem tarihi de ele alınmaktadır. Yazar eserinin başında, Süleyman Demirel hakkında birçok çalışma olduğunu, kapsamlı biyografik çalışmaların ise hem çok az hem de çoğunun “lideri yüceltme” amacı taşıdığını ifade etmektedir. Kendi çalışmasının amacının ise, Demirel’in hayatındaki gelişmeleri bütüncül bir şekilde sistematik olarak ele almak olduğunun altını çizer.
  • Öğe
    Construction and restoration of the waterlines of city Medina in Ottoman period
    (Karabuk Univ, 2020) Tekin, Zeki
    Medina, one of the most sacred places of the Hejaz region, is seen to have not experienced serious water shortages throughout history. Ayn al-Zarka, one of the most important water springs, and other water reserves meet most of Medina's needs. The local governments and the Ottoman central government took serious interest in the water issues of the region (especially in Medina), which had been under Ottoman rule for a long time and took the necessary measures. Repair and maintenance of the waterlines, which had deteriorated over time, were closely dealt with, and large-budget cost expenditures were compensated for by the central treasury and/or the Egyptian treasury. Additional water sources were sought to eliminate the water shortages caused by population increases and drought; this was attempted with respect to the periodic needs. The holy places that got particularly crowded during the Hajj season were seen to face water shortages. In recent times, distilling seawater has been attempted as a solution to eliminate this shortage.