Özel Hukuk Ana Bilim Dalı Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Davaların yığılması ve terditli davalar açısından ticari dava şartı arabuluculuk: Mahkeme kararları üzerinden bir analiz(Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, 2020) Coşkun, Sevda Yaşar; Göncü Döner, Munise SerayAlternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden birisi olan arabuluculuk yöntemi birçok avantajı bünyesinde barındırmaktadır. Temeli ihtiyari olan arabuluculuk, ülkemizde zaman içerisinde bazı uyuşmazlıklar açısından dava şartı haline gelmiştir. Bu çalışmanın konusu Türk hukukunda dava şartı ticari arabuluculuk kapsamında terditli dava ve davaların yığılmasına mahkemelerin bakış açısı, bakış açısı farklılıklarının ortaya çıkardığı sorunlar ve çözüm önerileridir. Çalışma, kanuni düzenlemeler ve mahkeme kararlarına dayanarak analitik bir yaklaşımla ve doküman inceleme yöntemiyle ele alınmıştır. Çalışmada, uygulamada ve doktrindeki görüş ayrılıklarının mevzuattaki boşluktan kaynaklandığı tespiti yapılmıştır. Açık bir kanuni düzenlemeyle terditli dava ve davaların yığılması açısından dava şartı ticari arabuluculuğa ilişkin farklı görüş ve yorumların ortadan kalkması mümkün olacaktır.Öğe Evaluation of the consequences of official bookkeeping in relation to the law of enforcement(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2023) Bildir, MuratThe change, development and complexity of economic, social and cultural relations make it difficult for the heirs, who are "officially" close to the testators, to know the assets of the testator. Accepting or rejecting an inheritance whose content is unknown may also jeopardize the heirs' own assets. In order to eliminate this drawback and to ensure that the choice of accepting or rejecting the inheritance can be used safely, the institution of official bookkeeping has been established. In order for the official bookkeeping institution to achieve its purpose, the assets of the testator must be protected against legal transactions and execution proceedings. The legislator has taken some measures to ensure that the assets of the testator do not change as much as possible. According to Article 6The change, development and complexity of economic, social and cultural relations make it difficult for the heirs, who are "officially" close to the testators, to know the assets of the testator. Accepting or rejecting an inheritance whose content is unknown may also jeopardize the heirs' own assets. In order to eliminate this drawback and to ensure that the choice of accepting or rejecting the inheritance can be used safely, the institution of official bookkeeping has been established. In order for the official bookkeeping institution to achieve its purpose, the assets of the testator must be protected against legal transactions and execution proceedings. The legislator has taken some measures to ensure that the assets of the testator do not change as much as possible. According to Article 625 of the TCC, which is one of these measures, execution proceedings cannot be initiated during the official bookkeeping period. The second provision that can be applied during the official bookkeeping period is Article 53 of the EBL. Accordingly, the execution shall be suspended during the periods in the TCC regarding acceptance and rejection. The first provision is an explicit provision that is directly applicable during the official bookkeeping period. The second provision, on the other hand, does not mention a direct consequence of the official bookkeeping process; it only makes a general reference to the periods during which the proceedings will be suspended. Since the heirs are given the right to choose between acceptance and rejection at the end of the official bookkeeping process, it is conceivable that the second provision may also be applied during the official bookkeeping process. In this case, it is necessary to address the relationship between these two provisions that have consequences regarding the law of enforcement. The decisions of the Supreme Court mostly include both provisions, but do not reveal the relationship between them. The doctrine is relatively richer in this regard. Our study aims to evaluate the relationship between these provisions after addressing both provisions separately. of the TCC, which is one of these measures, execution proceedings cannot be initiated during the official bookkeeping period. The second provision that can be applied during the official bookkeeping period is Article 53 of the EBL. Accordingly, the execution shall be suspended during the periods in the TCC regarding acceptance and rejection. The first provision is an explicit provision that is directly applicable during the official bookkeeping period. The second provision, on the other hand, does not mention a direct consequence of the official bookkeeping process; it only makes a general reference to the periods during which the proceedings will be suspended. Since the heirs are given the right to choose between acceptance and rejection at the end of the official bookkeeping process, it is conceivable that the second provision may also be applied during the official bookkeeping process. In this case, it is necessary to address the relationship between these two provisions that have consequences regarding the law of enforcement. The decisions of the Supreme Court mostly include both provisions, but do not reveal the relationship between them. The doctrine is relatively richer in this regard. Our study aims to evaluate the relationship between these provisions after addressing both provisions separately.Öğe Kişisel ilişki kurma hakkı ve pandemi döneminde hakkın kullanılmasına yönelik problemler(İstanbul Aydın Üniversitesi, 2022) Ertuğrul, MeltemTüm dünyada etkisini sürdüren Covid-19 pandemisi, toplum hayatında çeşitli değişikliklere yol açtı. Hastalık oldukça bulaşıcı özellik taşıdığından, hastalığın kontrol altına alınabilmesi için insanların birbirleriyle görüşmeleri, temas etmeleri hem kişilerin kendi insiyatifleriyle hem de bazı yasal düzenlemelerle sınırlandırıldı. Bu sınırlamalardan en çok etkilenen haklardan birisi de, çocukla kişisel ilişki kurma hakkı oldu. Kişisel ilişki kurma hakkı, hem ulusal hem de uluslararası mevzuatlarda koruma altına alınmış bir hak türüdür. Bu hak ile çocuğun sağlığı ve kamu sağlığının korunması menfaatleri çatıştığı zaman hangi menfaate üstünlük tanınması gerektiği, pandemi döneminde hakkın kullanımının ne şekilde belirleneceği bu döneminin getirdiği problemlerden biridir. Salgın hastalıklarda yaşanan olağanüstü durumlar sebebiyle, çocukla yüzyüze görüşerek kişisel ilişki kuramayan hak sahibi kişilerin, yeni olgulara göre kişisel ilişki kurma hakkını kullanılabilmesi için hâkimden düzenleme isteme hakkı bulunur. Bu kapsamda ülkemizde uzaktan iletişim araçlarının kullanılarak kişisel ilişkinin kurulması kararlarının verildiği görülmektedir. Bu yöntemin geçici nitelikte olması gerekliliği dikkate de alınarak, hastalığın seyrine göre başka ne tür kararlar verilebileceği incelenmelidir.Öğe İşverenin yönetim hakkı kapsamında çocuk sahibi olan ebeveynin kısmi süreli çalışmaya geçiş hakkı - İstanbul BAM 31. Hukuk Dairesi’nin 26.10.2022 tarihli kararı çerçevesinde bir değerlendirme-(Marmara Üniversitesi, 2024) Emir, Asiye Şahinİş Kanunu’nun 13. maddesinin 5. fıkrasında doğum veya evlat edinme nedeniyle ebeveynlerden birine kısmi süreli çalışmaya geçiş hakkı tanınmıştır. Böylelikle ilköğretim çağına gelmemiş çocuğu olan anne ve babaların kısmi süreli olarak çalışmaları kolaylaştırılmış ve teşvik edilmiştir. Bu hakkın kullanımı işverenin onayına bırakılmamıştır. Ancak Analık İzni veya Ücretsiz İzin Sonrası Yapılacak Kısmi Süreli Çalışmalar Hakkında Yönetmelik’te kısmi süreli çalışmanın günlük ve haftalık çalışma süresi içerisinde yapılacağı zaman aralığının o yerin gelenekleri, işçinin yapmakta olduğu işin niteliği ve işçinin talebi dikkate alınarak işveren tarafından belirleneceğine yer verilmiştir (KSÇY md. 15/1). Bu durum da uygulamada sorunları beraberinde getirmiştir. İnceleme konumuz olan kararda da bu kapsamda bir uyuşmazlık bulunmaktadır. Çalışmada, doğum veya evlat edinme nedeniyle kısmi süreli çalışmaya geçmek isteyen işçinin talep ettiği kısmi süreli çalışma düzeninin işveren tarafından değiştirilip değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin mümkün olması durumunda, işçinin kendi talebi doğrultusunda çalışmaya başlamasının işverene fesih hakkı verip vermediği incelenmiştir.Öğe Molla Fenârî’nin Şurûtu’s-Salât eseri etrafındaki literatürün belirlenmesi ve analizi(Karabük Üniversitesi, 2025) Azak, NecmettinBu çalışma, Molla Fenârî’ye nispet edilen Şurûtu’s-salât adlı eseri inceleyerek ve bu eser üzerine yapılan şerh, hâşiye, tercüme ile manzum çalışmaları belirleyerek, eserin orijinalliği ve müellifliği konusundaki belirsizlikleri gidermeyi amaçlamaktadır. İlmihâl geleneğinin Osmanlı dönemindeki gelişimi bağlamında ele alınan eserin, semâniye ve sitte olmak üzere iki farklı versiyonu bulunmaktadır. Araştırmada mevcut yazma nüshaların titizlikle incelenmesi, katalog bilgilerinin gözden geçirilmesi ve tabakât-terâcim literatüründeki verilerin karşılaştırmalı değerlendirilmesi yöntemi kullanılmıştır. Eserin içeriği namaz, abdest ve gusül gibi ibadet konularında sistematik bir tasnif sunarken, farklı nüshalar arasında semâniye ve sitte ibareleriyle başlayan versiyonlar arasında içeriksel farklılıklar olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak, Şurûtu’s-salât eserinin hangi versiyonunun Molla Fenârî’ye ait olduğunun belirlenmesi için daha kapsamlı nüsha karşılaştırmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışma, eserin doğru müellifine ulaşılması, Şurûtu’s-salât üzerine yapılan mevcut çalışmaların tespit edilmesi ve ilmihâl literatürüne katkı sağlanması için sağlam bir temel oluşturmayı hedeflemektedir.Öğe A comparative analysis of the legal liability of the pharmaceutical manufacturer under the German Medicines Act with other basic types of private law liability in German law(Türkiye Adalet Akademisi, 2024) Dincioğlu, DuyguWith the beginning of the industrial revolution, the production of medicines by using chemical ingredients in pharmaceutical industries instead of pharmacies caused damage to patients, and especially the widespread effect of faulty medicines brought the liability arising from medicines to the agenda. Although the liability of the manufacturer in German law is mainly based on tort, the liability of the pharmaceutical manufacturer is regulated in the German Pharmaceutical Law on the basis of strict liability. Accordingly, if the application of a medicinal product for human use, which is distributed to consumers and is subject to compulsory marketing authorisation or exempted from the requirement of marketing authorisation by regulation, causes death or injury to a person, the pharmaceutical entrepreneur who has placed the medicinal product on the market shall be liable to compensate the damage suffered by the injured party, even if he is not at fault. In cases outside the scope of application of the German Medicines Act, the German Product Liability Act and the German Gene Technical Act may be applicable for the liability of the pharmaceutical manufacturer.Öğe Avrupa Birliği ve Türk hukuku perspektifinden doğanın emaneti: Anıt ağaçlar(İzmir Akademi Derneği, 2024) Bulut, İpek ÇimenGeçmişten geleceğe uzanan kuşaklararası eşsiz birer köprü olan anıt ağaçlar, eteklerinde genetiğe, türlere, biyolojik çeşitliliğe, tarihe, kültüre ve en önemlisi de sürdürülebilirliğe dair pek çok bilgi barındırırlar. Bu sebeple geçmişten gelen bilge varlıklar olarak da adlandırılabilecek olan anıt ağaçların, dimağlarında biriktirdikleri bu kadim bilgilerden faydalanmak, insanlık için vazgeçilmemesi gereken bir miras, aynı zamanda da daha iyi bir gelecek inşası için özellikle sosyal bilimler alanında halen çok az ele alınmış bulunan bir araştırma alanıdır. Bu makale çalışmasında, Avrupa Birliği Hukuku ve Türk Hukuk sistemlerinde anıt ağaçların korunmalarına yönelik yasal düzenlemelerin meşru temelleri ortaya konmaya çalışılmaktadır. Bu temeller bağlamında Avrupa Birliği Hukuku ile Türk Hukukunda halihazırda var olan yasal düzenlemelerin gelişim düzeyleri incelenip, her iki kapsamda da eksikliklerin tespiti ve ilerleme yolları irdelenerek, bu konuda hem çevre hukukunun biyolojik çeşitlilik kayıplarının engellenmesi ve iklim değişikliği ile mücadele yazınlarına katkı sağlanması, hem de bu alanlarda, anıt ağaçların korunmalarına yönelik olarak yasa yapıcılara, kamu yönetici ve paydaşlarına öneriler getirilmesi hedeflenmektedir.Öğe 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un çalışma ilişkilerine etkisi(Marmara Üniversitesi, 2020) Songu, Sezgi Öktem; Emir, Asiye ŞahinAnayasa’ya göre, yaşam hakkının, vücut bütünlüğünün ve aile hayatının korunması, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması devletin temel amaç ve görevlerindendir. Bu bağlamda, ilk olarak 17 Ocak 1998 tarihinde 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girmiştir. Ancak bu Kanun bazı yönleriyle yetersiz kalmıştır. Bu sebeple, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, daha sonra ise bu Kanun’a İlişkin Uygulama Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi amacıyla 6284 sayılı Kanun’da bazı önleyici ve koruyucu tedbirlere yer verilmiştir. Bu tedbirlerden bazılarının doğrudan ya da dolaylı olarak çalışma hayatına etkisi bulunmaktadır. Bu çalışmada, 6284 sayılı Kanun’da yer alan bazı tedbirlerin çalışma hayatında nasıl uygulanabileceği, ne gibi etkiler doğuracağı ve uygulamada yaşanan sorunlar ele alınmıştır.Öğe Yabancı taşıyıcı anneden doğan çocuğun Türk vatandaşlığını kazanabilmesine ilişkin bir değerlendirme(Ankara University, 2024) Ecemiş, SercanTıp alanında meydana gelen teknolojik gelişmelerle birlikte, çocuğu doğuran kadının aynı zamanda o çocuğun annesi olduğunun kabulü tartışılmaya başlanmıştır. Zira bugün için tıbbi gelişmeler, çocuğu doğuran kadının aynı zamanda o çocuğun genetik olarak anne olma zorunluluğunu ortadan kaldırmıştır. Kısaca ebeveyn olmak amacıyla bir başka kadının rahminin kiralanması veya ödünç alınması şeklinde ifade edilebilecek taşıyıcı annelik, Türk hukukunda yasaklanmıştır. Buna karşın bu yasaklar, bu yolla ebeveyn olmak isteyen kişilerin bu işlemlerin hukuken mümkün olduğu diğer devletlerde bu işlemleri gerçekleştirmesine engel olmamaktadır. Bu yolla yabancı taşıyıcı anneden doğan çocuğun genetik annesinin Türk vatandaşı olması halinde, çocuğun genetik anneye bağlı olarak Türk vatandaşlığını kazanıp kazanamayacağı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkar. Sorunun özü vatandaşlık hukukuna ilişkin olsa da bu mesele milletlerarası özel hukukun diğer alt dallarından bağımsız bir incelemenin konusunu oluşturamaz. Biz de bu çalışmada, bu soruya bir cevap verebilmek amacıyla, konumuzla bağlantılı olduğu ölçüde taşıyıcı anneliğin kanunlar ihtilafı hukuku ile milletlerarası usul hukuku boyutlarını incelemekteyiz. Bu incelemeler sonucunda varılan sonuçların, Türk vatandaşlığına olan etkisine bir cevap vermeye çalışmaktayız.Öğe A critical overview of the settlement institution Turkish Competition Law(Sakarya Üniversitesi, 2020) Yaşar Coşkun, SevdaToplumların maruz kaldığı son derece hızlı bilimsel ve teknolojik gelişmeler sonucunda bireyler arasındaki sosyo-ekonomik ilişkiler artmış ve çeşitlenmiştir. Bu artış ve çeşitlenmede kaçınılmaz olarak bireyler arasındaki çatışma ve uyuşmazlıkların artması ve buna bağlı olarak mahkemelerin iş yükü çoğalmış, uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulma süresi uzamıştır. Söz konusu olumsuzlukların çözümü amacıyla Alternatif Uyuşmazlık Çözümü”Öğe Borçlunun ihale alıcısına karşı tapu sicilinin düzeltilmesini talep etmesinin yerindeliği(2022) Özdemir, Hakan; Bildir, MuratTakip hukukunda, borcunu ödememekte ısrar eden borçlunun malvarlığının paraya çevrilmesi yollarından biri cebrî artırmalardır. Artırmada en yüksek peyi ileri süren alıcı, ihale anında mülkiyeti kazanmış olur. Bu durum, taşınmazların mülkiyetinin tescille kazanılmasının istisnasıdır. Bu şekilde kazanılan mülkiyet, ihalenin kesinleşmesiyle tapuya tescil edilir. Tescilin hukukî sebebini de ihale oluşturur. İhale ortadan kaldırılmadıkça tapuda ihale alıcısı adına yapılan tescilin terkin edilmesi mümkün olmaz. İhalenin ortadan kaldırılması için ise icra mahkemesinden ihalenin feshi talep edilmelidir. İhale feshedilmeden açılan tapu sicilinin düzeltilmesi davasında, takip faaliyetindeki işlemlerin ve ihaledeki sakatlıkların inceleme konusu edilmesi pek çok açıdan mahzurludur. Nitekim böyle bir uygulama, geniş anlamda hukukî güvenliğe aykırı olacağı gibi mülkiyet hakkı açısından ise yeni sorunlara yol açacaktır.Öğe Paylı mülkiyete tabi taşınmazın tek bir paydaş tarafından kullanılması veya kiraya verilmesi(2022) ERTUĞRUL, MeltemPaylı mülkiyete konu olan taşınmazlarda mülkiyet hakkına sahip olan paydaşların malı kullanma ve malı yönetme yetkisi bulunmaktadır. Paydaşların malı kullanırken diğerlerinin haklarını zedelememesi ilkesi ile malın yönetimi konusunda kanunda öngörülen nisaplarla karar alması gerekliliği bulunmakla birlikte uygulamada bu kurallara riayet etmeyen paydaşlar sebebiyle çeşitli uyuşmazlıklar yaşanmaktadır. Paylı mülkiyete konu malın paydaşlarca haksız kullanımı ile gerekli karar nisabına uyulmadan malın kiraya verilmesi gibi hallerde yaşanan hukuki sorunların çözümü paylı mülkiyet ilişkisinde özel öneme sahiptir. Diğerlerinin haklarını çiğneyen paydaşa karşı el atmanın önlenmesi, ecrimisil, zilyetliğin korunması davaları gibi istemlerde bulunulabileceği gibi, ihlalin boyutuna göre paydaşın paylı mülkiyet birliğinden çıkarılması veya ortaklığın giderilmesinin istenmesi de söz konusu olabilir.Öğe Türk parası kıymetini koruma hakkında 32 sayılı karara ilişkin tebliğ’de yapılan son değişiklikler(2022) Vuraloğlu, Mehmet Oğuz19 Nisan 2022 tarihli Resmî Gazete’de, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ’de (Tebliğ No: 2008-32/34) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ yayımlanmıştır. Bu Tebliğ ile, 2008-32/34 numaralı Tebliğ m.8/f.9’un sonuna bir cümle eklenerek, Türkiye’de yerleşik kişilerin kendi aralarında akdedecekleri taşıt satış sözleşmeleri dışında kalan menkul satış sözleşmelerinde, sözleşme konusu ödeme yükümlülüklerinin Türk parası cinsinden yerine getirilmesinin ve kabul edilmesinin zorunlu olduğu hükmü sevk edilmiştir. Öte yandan, aynı maddenin on beşinci fıkrasında yapılan değişiklikle, kamu kurum ve kuruluşlarının veya Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı şirketlerinin taraf olduğu gayrimenkul satış ve gayrimenkul kiralama dışında kalan sözleşmelerde, bu sözleşmelerden kaynaklanan ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılmasının yanı sıra, ödenmesinin ve kabul edilmesinin de mümkün olduğu düzenlemesi yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Çalışmamızda, Türkiye’de yerleşik kişilerin kendi aralarında yapacakları taşınır ve taşınmaz satım, kira, leasing, iş, hizmet ve eser sözleşmelerinden kaynaklanan ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamayacağı kuralı, bu kuralın istisnalarının belirlenmesi ve düzenlemenin kapsamının netleştirilmesi amacıyla günümüze dek yayımlanan Tebliğler ve son değişiklikler ile oluşan hukukî durum öncelikle kronolojik olarak ortaya konulacaktır. Ayrıca, yapılan düzenlemelerin hem sözleşme bedelleri hem diğer ödeme yükümlülükleri bakımından doğurduğu sonuçların değerlendirilmesi de çalışmamızın kapsamı içerisindedir.Öğe İşçinin yakalandığı bulaşıcı hastalığın 5510 sayılı kanun anlamında iş kazası olup olmadığının değerlendirilmesi -domuz gribi (H1N1) ve koronavirüs (COVİD-19) özelinde bir değerlendirme-(2020) Şahin Emir, AsiyeDünyada ve ülkemizde, geçmiş yıllarda görülen kuş gribi (H5N1) ve domuz gribi (H1N1) salgınına 2019 yılının son günlerinde koronavi-rüs (COVID-19) salgını eklenmiştir. Bu hastalıklar, hayatımızın hemen hemen her alanını olumsuz bir şekilde etkilemekle kalmayıp çalışma hayatında da önemli sorun ve sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuş-tur. Biz bu çalışmada, öncelikle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu anlamında iş kazası kavramını, daha sonra bu-laşıcı hastalıkların özellikle de domuz gribi ve koronavirüsün bu Kanun bakımından iş kazası olarak kabul edilip edilemeyeceğini Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2019 yılında vermiş olduğu kararı da dikkate alarak değerlendireceğiz. Çalışmada, işçinin yakalandığı bulaşıcı hastalığın 5510 sayılı Kanun anlamında iş kazası olup olmadığına ilişkin değerlen-dirme yapmayı amaçladığımız için bu bulaşıcı hastalıktan işverenin so-rumlu olup olmadığına ilişkin açıklamalara yer vermeyeceğiz.Öğe İşveren işçinin talebi olmaksızın yeni iş arama izni kullandırmak zorunda mıdır (yargıtay hukuk genel kurulu’nun 15.04.2021 tarihli kararı’nın değerlendirilmesi)(2021) Şahin Emir, AsiyeBelirsiz süreli iş sözleşmesini feshetmek isteyen taraf haklı bir neden bulunmaması durumunda bildirimli fesih ile sözleşmeyi sona erdirebilir (İş K. md. 17). İş Kanunu’nda öngörülen bildirim sürelerinin amacı, tarafları sürpriz bir şekilde iş sözleşmesinin feshedilmesinin sonuçlarından korumaktır. Bildirim süresi boyunca işçi yeni iş arama, işveren de yeni bir işçi bulma imkânına sahiptir. Bu kapsamda kanun koyucu, işverenin bildirim süresi boyunca işçiye yeni bir iş bulması için iş saatleri içinde ve işçinin ücretinde kesinti yapmaksızın iş arama izni vermesini öngörmüştür. Çalışmada, Türk hukukundaki ve Alman hukukundaki düzenlemeler dikkate alınarak işverenin işçinin talebi olmaksızın işçiye yeni iş arama iznini kullandırmak zorunda olup olmadığı hususu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.04.2021 tarihli kararı çerçevesinde değerlendirilecektir.Öğe Kamu sağlık çalışanlarına karşı açılan rücu davalarında organizasyon kusuru nedeniyle hakkaniyet indirimi(2022) Azak, Kerim; Çınarlı, Serkan; Döner, Munise Seray GöncüKamu sağlık çalışanlarının yetkilerini kullanırken kusurları ile neden oldukları zararlar dolayısıyla sadece idare aleyhine idarî yargıda tam yargı davası açılabilir. Tam yargı davasında aleyhine tazminata hükmedilmiş olan idare, ödemiş olduğu tazminatı ilgili kamu sağlık çalışanına kusuru oranında rücu edecektir. İdarenin kamu sağlık çalışanı aleyhine açacağı rücu davaları ise adlî yargıda görülmekte olup yetkili asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır. Rücu davasına bakmakta olan mahkeme öncelikle tarafların kusur oranlarını tespit etmelidir. Kusur oranlarına göre tespit edilmiş olan tazminat miktarından hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği Yargıtay uygulamalarında kabul görmektedir. Yargıtay kararlarında hakkaniyet indirimi yapılırken sağlık hizmetlerinin sunumunda söz konusu olan organizasyon kusurlarının da değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Organizasyon kusuru, sağlık hizmetinin kötü işlemesi, sağlık hizmetinin geç işlemesi ve sağlık hizmetinin hiç işlememesi gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. Doküman inceleme yöntemi ile ele alınan bu çalışmada ilgili Kanuni düzenlemeler ve Yargıtay kararları doğrultusunda, kamu sağlık çalışanları aleyhine açılan rücu davalarında, organizasyon kusuru nedeniyle hakkaniyet indirimi uygulanması detaylı şekilde ele alınmaya çalışılmıştır.Öğe Gemi adamının hizmet sözleşmesinden doğan para alacaklarının tahsili(2021) Şahin Emir, Asiye; Tepe, Büşra KazmazGemi adamının hizmet sözleşmesinden doğan para alacaklarının çeşitli takip yolları ile tahsil edilmesi mümkündür. Türk Ticaret Kanunu’nda gemi alacakları arasında gemi adamının gemide çalışması sonucu doğan alacakları özel olarak düzenlenmiştir. Bu çalışmada öncelikle Deniz İş Kanunu anlamında gemi adamı ve işveren kavramları, ardından gemi adamının hizmet sözleşmesinden doğan para alacakları ile gemi alacaklısı hakkı ele alınacaktır. Son olarak, gemi alacaklısı hakkının gemi adamına sağladığı öncelik ve takip hakkı çerçevesinde gemi adamının hizmet sözleşmesinden doğan para alacaklarının tahsilinde başvurabileceği takip yolları ve ihtiyatî haciz imkânı incelenecektir.Öğe Enerji şartı ve Paris iklim anlaşması çıkmazında AB ve Türkiye(2022) Akmeşe, NazlıcanEnerji Şartı Anlaşması (EŞA), fosil yakıta dayalı yatırımlar da dahil olmak üzere uluslararası enerji yatırımlarının korunması amacı ile oluşturulmuştur. Paris İklim Anlaşması ise taraf devletlere küresel iklim krizi ile mücadele edebil- mek için karbon salınımının azaltılması, fosil yakıt üretimi ve tüketiminin önüne geçilmesi sorumluluğunu yüklemekte- dir. Paris İklim Anlaşmasından kaynaklanan yükümlülükler, fosil yakıt yatırımlarından vazgeçilmesi ve bunların teşvik edilmemesi gereğini göstermektedir. EŞA ise fosil kaynaklı da olsa enerji yatırımlarının korunması ve teşvik edilmesi yükümlülüğünü öngörmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri, iklim krizine ilişkin tedbirler alırken EŞA’dan kaynaklanan büyük engeller ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Her iki anlaşmaya da taraf olduğundan bu durumu yakında Türkiye de tecrübe edebilir. EŞA engelini aşmak için ya radikal değişikliklere ya da yatırımların korunmasına ilişkin hukuki prensiplerin iklim krizi ile mücadelenin gereklilikleri bağlamında yeniden yorumlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Dünya Ticaret Örgütü Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması, uluslararası yatırım hukuku ve şirketlerin insan hakları yükümlülükleri ışığında Covid-19 aşı patentlerine ilişkin bir değerlendirme(2022) Akın, Özlem CanbeldekCOVID-19 pandemisi, daha önce tecrübe edilmemiş bir hızla aşı çalışmalarının başladığı ve olumlu sonuçlandığı bir dönem olmuştur. Bu olumlu duruma karşın, aşı çalışmalarında başarılı olan şirketlerin üretim kapasitelerinin sınırlı oluşu, aşıya erişim konusunda gelişmiş ve gelişme kte olan ülkeler arasında derin bir adaletsizlik yaratmıştır. Çalışmamızda, sorunun çözümü için, Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) sunulan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet - Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights (TRIPS) Anlaşması’nın askıya alınması teklifi, konuya ilişkin farklı görüşlere yer verilerek irdelenmekte ve ayrıca yatırım hukuku ve şirketlerin insan hakları yükümlülükleri bağlamında da ele alınmaktadır.Öğe Dijital tek pazarda film finansmanı: Bölgeselliğin zorlukları(2021) Kılıç, Emine MeliknurBu makale, uzun metrajlı filmler için bölgesel lisansların rolünü AB'deki yargı ve piyasa gelişmelerinin arka planına göre tartışmaktadır. Şu anda, bölgesel lisanslar Avrupa'da filmlerin işletilmesi ve finanse edilmesinin temel taşı olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, mevcut film finansmanı modelleri, hem küresel çevrimiçi video platformlarının çalkantılı büyümesi gibi pazar gelişmelerinden hem de tek pazara ulusal-bölgesel engelleri kaldırmayı amaçlayan AB hukukundaki gelişmelerden dolayı artan bir baskı altındadır. Dağıtım hakkının birlik çapında tüketilmesi kuralı, AB Taşınabilirlik Tüzüğü ve uydu yayını ve çevrimiçi eşzamanlı yayın için menşei ülke kuralları bunlara örnek olarak verilebilir. AB rekabet hukuku, bölgesel münhasırlık verilmesine ek sınırlar koymakta ve lisanssız bölgelerdeki tüketicilere/izleyicilere "pasif" satışları engelleyen veya kısıtlayan yayıncılık ve ödemeli televizyon lisanslarına ilişkin hükümleri yasaklamaktadır. Altta yatan bölgesel haklar artık bölgesel hibeleri desteklemediğinden, hak sahiplerinin sözleşme yoluyla bölgesel münhasırlığı koruma özgürlüğü, AB rekabet hukukuna karşı giderek daha savunmasız hale gelecektir. Bölgesel münhasırlığın vazgeçilmez olduğu film sektörü için, Avrupa Komisyonu "grup muafiyetleri" şeklinde belirli rekabet hukuku kuralları oluşturabilir. Dil münhasırlığı -yani, bir filmin farklı dil versiyonları için münhasır hakların verilmesibölgesel lisanslamaya pratik ve yasal olarak daha güçlü bir alternatif sağlayabilir.