Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

https://hdl.handle.net/20.500.14034/45

Listeleniyor 1 - 20 / 179

The effect of radiological phenotypes on survival of chronic obstructive pulmonary disease
(İzmir Göğüs Hastalıkları Hastanesi, 2024) Deniz, Sami; Yılmaz, Emine Sena Dikmentepe; Erbaycu, Ahmet Emin
Introduction and Aim: Emphysema, chronic bronchitis and bronchiectasis are the predominant phenotypes seen in chronic obstructive pulmonary disease (COPD) and may develop at different rates over time. The aim of the study was to investigate the effects of these three radiological phenotypes on survival in patients with COPD. Materials and Methods: The study was designed as retrospective and cross-sectional. Patients with stable COPD who applied between 2015 and 2019 and whose thorax high-resolution computed tomography were diagnosed with one of the three phenotypes radiologically were included in the study. A total of 90 male patients, 30 of whom had bronchiectasis, 30 had emphysema, and 30 had chronic bronchitis, were included. Age, body mass index, spirometry measurement values, blood tests, time of diagnosis, time of death, comorbidities and demographic data of the patients were recorded. Results: There was no statistical difference between the three groups in terms of age, baseline laboratory and spirometry values, except for FEV1/FVC. The FEV1/FVC ratio was found to be lower in emphysema-predominant COPD than in the other two phenotypes (p=0.023). While comorbidities such as hypertension, diabetes, and chronic heart failure were at a similar frequency between the three groups, coronary artery disease was found to be significantly higher in the emphysema group (p=0.030). The shortest survival was determined in chronic bronchitis and emphysema-predominant COPD, and the longest in the bronchiectasis-predominant COPD group (p=0.037). Conclusion: The phenotypes of chronic bronchitis, emphysema, and bronchiectasis in patients with COPD are similar in baseline values such as age, laboratory tests, body mass index, and spirometry measurements, excluding FEV1/FVC ratio. These three phenotypes are associated with a high rate of comorbidity, primarily cardiac. The shortest lifespan is in the chronic bronchitis and emphysema phenotype, and the longest in the bronchiectasis phenotype.
Kronik obstrüktif akciğer hastalığında radyolojik fenotiplerin yaşam süresine etkisi
(İzmir Göğüs Hastalıkları Hastanesi, 2024) Deniz, Sami; Yılmaz, Emine Sena Dikmentepe; Erbaycu, Ahmet Emin
Sami Deniz 1, Emine Sena Dikmentepe Yılmaz 1, Ahmet Emin Erbaycu 2 1 Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Dr Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, 2 zmir Bakırçay Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Giriş ve Amaç: Amfizem, kronik bronşit ve bronşektazi kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH)’da görülen baskın fenotipler olup zamanla farklı oranlarda gelişebilir. Çalışmada KOAH’lı hastalarda bu üç radyolojik fenotipin yaşam süresine etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışma retrospektif ve kesitsel olarak tasarlandı. 2015-2019 yılları içinde başvuran, stabil KOAH’lı olup toraks yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi ile radyolojik olarak üç fenotipten birinin belirlendiği hastalar çalışmaya alındı. Otuzu bronşektazi, 30’u amfizem ve 30’u kronik bronşit olmak üzere toplam 90 erkek hasta dahil edildi. Hastaların yaş, vücut kitle indeksi, spirometrik ölçüm değerleri, kan testleri, tanı konulma zamanı, ölüm zamanı, komorbiditeleri ve demografik verileri kaydedildi. Bulgular: Üç grup arasında yaş, temel laboratuvar ve spirometrik değerlerde FEV1/FVC hariç istatistiksel olarak fark saptanmadı. Amfizem baskın KOAH’da FEV1/FVC oranı diğer iki fenotipe göre daha düşük bulundu (p=0,023). Üç grup arasında hipertansiyon, diyabet, kronik kalp yetmezliği gibi komorbiditeler benzer sıklıktayken, koroner arter hastalığı amfizem grubunda anlamlı şekilde yüksek bulundu (p=0,030). En kısa yaşam süresi kronik bronşit ve amfizem baskın KOAH’da, en uzun yaşam süresi bronşektazi baskın KOAH grubunda belirlendi (p=0.037). Sonuç: KOAH’lı hastalarda kronik bronşit, amfizem, bronşektazi fenotipleri arasında yaş, laboratuvar testleri, vücut kitle indeksi gibi temel değerlerde ve FEV1/FVC oranı hariç spirometrik ölçümler benzerdir düzeydedir. Bu üç fenotip başta kardiyak olmak üzere yüksek oranda komorbiditeyle birliktedir. En kısa yaşam süresi kronik bronşit ve amfizem fenotipinde, en uzun yaşam süresi bronşektazi fenotipindedir.
Machine learning for E-triage
(SET Teknoloji, 2022) Bora, Şebnem; Kantarcı, Aylin; Erdoğan, Arife; Beynek, Burak; Kheibari, Bita; Evren, Vedat; Erdoğan, Mümin Alper; Gönüllü, Hayriye; Eryaz, Cansu Demirtürk
Due to the rising number of visits to emergency departments all around the world and the importance of emergency departments in hospitals, the accurate and timely evaluation of a patient in the emergency section is of great importance. In this regard, the correct triage of the emergency department also requires a high level of priority and sensitivity. Correct and timely triage of patients is vital to effective performance in the emergency department, and if the inappropriate level of triage is chosen, errors in patients' triage will have serious consequences. It can be difficult for medical staff to assess patients' priorities at times, therefore offering an intelligent method will be pivotal for both increasing the accuracy of patients' priorities and decreasing the waiting time for emergency patients. In this study, we evaluate the machine learning algorithms in triage procedure. Our experiments show that Random Forest approach outperforms the others in e-triage.
Assessment of the impact of curcumin on cell cultures derived from the Primary Intervertebral Disc tissue in humans
(Maltepe Üniversitesi, 2023) Albayrak, Mehmet; Yılmaz, İbrahim; Yüzbaşı, Muharrem Furkan; Akalan, Hande; Şirin, Duygu Yaşar; Karaarslan, Numan; Özbek, Hanefi
Aim: Degenerative disc disease in the lumbar spine is widely observed. Degenerative disc diseases are among the causes of low back pain in older age. Modern drug discovery studies have aimed to identify potential molecules that target multiple pathways with a safer profile against degeneration. This study aimed to evaluate the effects of curcumin, a natural phenolic compound, on primary cell cultures prepared using intervertebral disc (IVD) tissues resected during the surgeries of patients with lumbar disc herniation. Materials and Methods: Primary cell cultures were prepared using human IVD tissues of eight patients. Untreated groups served as the control and curcumin-treated groups as the study sample. In-vitro cytotoxicity analyses were performed in all groups. Acridine orange (AO)/propidium iodide (PI) and Janus Green B staining were performed to evaluate cell surface morphologies. One-way analysis of variance and Tukey HSD, a multiple comparison test, were used to assess the obtained data. Results: Proliferation slightly increased as of 24 h in the curcumin-treated samples, but decreased in the 48 and 72 hour curcumin-treated samples compared to the control samples. The obtained results were statistically significant (p
Bilgisayarlı tomografi görüntüleri üzerinden hesaplanan Tibia Parametrelerinin yaş ve cinsiyete göre değerlendirmesi
(Karabük Üniversitesi, 2024) Emiroğlu, Muhammed; Toy, Şeyma; Seçgin, Yusuf; Öner, Serkan
Amaç: İnsan kalıntılarından kemikler kompakt yapılarından dolayı doğada uzun süre korunur ve bu durum kimliklendirmede kullanışlı olmalarını sağlar. Dimorfizm gösterdiği bilinen kemikler olsa da tibia ve femur erozyona karşı ciddi derecede dirençli olmaları dolayısı ile yaş ve cinsiyet değerlendirmelerinde kullanılabilir. Bu çalışmanın amacı bilgisayarlı tomografi (BT) görüntüleri üzerinden hesaplanan tibia parametrelerinden yaş ve cinsiyetin değerlendirmesidir. Gereç ve yöntem: Bu çalışma 2015-2022 yılları arasında 114 bireye ait alt ekstremite BT anjio görüntülerinin retrospektif olarak incelenmesi ile gerçekleştirildi. Bireyler 30-40 (1. yaş grubu), 41-50 (2. yaş grubu), 51-60 (3. yaş grubu) yaş gruplarına ayrıldı. Görüntüler DICOM formatında Radiant DICOM Viwer programına aktarıldı ve tibia üzerinden Sağ condylus medialis ile lateralis arası uzunluk (CML-RL), Sol condylus medialis ile lateralis arası uzunluk (CML-LL), Sağ tibianın ortasında corpus tibia genişliği (CT-RW), Sol tibianın ortasından corpus tibia genişliği (CT-LW), Sağ condylus medialis-malleolus medialis arası uzaklık (CMMM-RL), Sol condylus medialis-malleolus medialis arası uzaklık (CMMM-LL), Sağ condylus lateralis-malleolus lateralis arası uzaklık (CLML-RL), Sol condylus lateralis-malleolus lateralis arası uzaklık (CLML-LL), Sağ malleolus medialis-tuberositas tibia-malleolus lateralis arası açı (MMTML-RA), Sol malleolus medialis-tuberositas tibia-malleolus lateralis arası açı (MMTML-LA) parametrelerin ölçümleri gerçekleştirildi. Bulgular: Kruskal Wallis H testi ile yaş grupları karşılaştırıldı ve sol condylus medialis ile lateralis arası uzunluk parametresinde 1. ile 2. yaş grubu arasında sağ condylus medialis-malleolus medialis arası uzaklık parametresinde 1. yaş grubu ile diğer yaş grupları arasında, sol condylus medialis-malleolus medialis arası uzaklık parametresinde 1. ile 3. yaş grubu arasında, sağ condylus lateralis-malleolus lateralis arası uzaklık parametresinde 1. yaş grubu ile diğer yaş grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu bulundu. One Way Anova testi ile sol condylus medialis-malleolus medialis arası uzaklık parametresinde 1. ve 3. grupları arasında anlamlı ilişki bulundu. Sol condylus medialis ile lateralis arası uzunluk (CML-RL, LL) hariç tüm parametrelerde cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu sonucuna ulaşıldı (p<0.05). Sonuç: Çalışmamız sonucunda erozyona karşı dirençli olan tibia’dan belirlediğimiz parametrelerin yaş ve cinsiyeti belirlemede önemli belirteçler olduğu belirlendi. Bu yönüyle hem literatürdeki çalışmalara hem de yeni yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
An application on Chest X-Ray images for the detection of tuberculosis disease by employing deep convolutional neural networks
(İzmir Bakırçay Üniversitesi, 2023) Koç, Hatice; Hızıroğlu, Abdulkadir; Erbaycu, Ahmet Emin
Tuberculosis is the second infectious disease causing death after COVID-19. Diagnosing it is an easy and cheap via chest radiographs. However, some countries lack medical personnel and equipment for tuberculosis detection on chest radiographs. Computer-aided diagnosis and computer-aided detection systems utilizing deep learning can be employed to identify tuberculosis on medical images. Although there are some studies, they are insufficient for unbiased systems because these systems require the datasets having different features. The aim of this study is to evaluate the performance of pretrained networks for a classification application on chest X-ray images by utilizing the dataset from the Hospital in Turkey and Montgomery Count Dataset. The predictive models were implemented with the pre-trained DCNNs such as ResNet-50, Xception, and GoogLeNet. An Xception model provides the best performance.
Anadolu tıbbında müzikle tedavi
(HTA Department of Turkish MoH, 2022) Özbek, Hanefi
Bu makalede, Anadolu’da müzikle tedavi konusunda eldeki bilgilerin bir derlemesi verilmeye çalışılmıştır. Öncelikle müziğin insanlık tarihinde ortaya çıkışından bahsedilmiş; daha sonra Anadolu’da müzik tarihi hakkında bilgiler özet olarak sunulmuştur. Anadolu’da yapılan müzik terapinin oluşumuna katkısı olduğu düşünülen ve farklı uygarlıklara ait müzikle tedavi konuları kısaca sunulmuştur. Buna göre İbranilerde müzikle tedavi, Eski Mısır’da müzikle tedavi, Eski Çin’de müzikle tedavi, Roma’da müzikle tedavi ve Eski Yunan’da müzikle tedavi konuları özetlenmiştir. Farabi’den günümüze kadar uzanan süreçte müzik terapi ile ilgili elde bulunan bilgiler sunulmuş; Farabi, İbni Sina, Razi gibi alimlerin bu konudaki görüşlerine kısaca yer verilmiştir. Anadolu Selçuklu dönemi ve Osmanlı döneminde Anadolu’da müzikle tedavi hakkında eldeki veriler sunulmuş; Musiki’ül Kebir, El Kanun Fi’t Tıb, Tadilü’l Emzice, Gevrekzade’nin musiki risalesi ve Haşim Bey Mecmuası’ndan bahsedilmiştir. Makamların hangi hastalıklara iyi geldiği, günün hangi vakitlerinde etkili olduğu gibi konular ayrıca işlenmiştir. Makamlar ve hangi hastalıklara iyi geldiklerinin bir listesi sunulmuştur. Müzikle tedavinin yapıldığı şifahaneler yine liste halinde verilmiştir. Anadolu’da 1800’lü yıllara kadar yapılmış olan müzikle tedavi ile ilgili eldeki bilgilerin bazen birbirini tutmadığı, hatta birbirine zıt bilgilerin bulunduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak Anadolu’da Milattan Ön ceki yıllardan başlayıp 1800’lü yıllara kadar devam ettirilen bir müzikle tedavi geleneğinin bulunduğu bilinmektedir. Ancak bu tedavinin detayları maalesef net bir şekilde bilinmemektedir. Bu nedenle eldeki bilgiler tarihi ve folklorik bir bilgi olmaktan öteye gidememektedir. Bugün itibarıyla yapılması gereken şey günümüz tıp bilimi ve müzik bilgisinin kanıta dayalı bilimsel yöntemlerle araştırılması; elde edilen yeni bilgilere göre müzikle tedavinin yeniden şekillendirilmesidir. Tarihi kaynaklardan elde edilen veriler de bu yöntemlerle tekrar denenerek bilimsel yönden ne kadar geçerli ve güvenilir oldukları net bir şekilde ortaya konulmalıdır
Türk müziği ve müzikle tedavi besteciliği -1
(HTA Department of Turkish MoH, 2022) Özbek, Hanefi
Türk Müziği, müzikle tedavi alanında yüzlerce yıldır kullanılmaktadır. Bu amaçla genelde şu makam şu hastalığa/hastalıklara etkilidir şeklinde bir yaklaşım sergilenmektedir. Müzikle tedavide Türk Müziği’nin etkisinin/etkilerinin nereden kaynaklandığı ve bunun mekanizmalarından genel itibarıyla bahsedilmemektedir. Bu makalede Türk Müziği’nin teorik alt yapısına inilerek müzikle tedavideki etkisi üzerinde durulacak; bunun için makamlar, ses dizileri, çeşniler (beşli ses dizileri), makam seyirleri gibi temel konular iredelenecek; müzikle tedavi besteciliğinin alt yapısı hazırlanmaya çalışılacaktır.
COVİD-19 pandemisinin 65 yaş ve üzeri yaşlı bireylerin intihar girişimleri üzerine etkisi
(Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, 2023) Şener, Aslı; Meral, Orhan
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Covid-19 pandemisinin 65 yaş ve üstü yaşlı bireylerin intihar girişimlerini etkileyip etkilemediğini incelemek ve bu intihar girişimlerinin önlenmesine yönelik çözüm önerileri sunmaktır. Çalışma Planı: Acil Servise 01 Mart 2016-31 Mart 2022 tarihleri arasında başvuran 65 yaş ve üzeri yaşlı hastaların tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi. "Pandemi öncesi dönem" intihar girişimleri ve "Pandemi dönemi" intihar girişimleri ayrı ayrı ele alındı. Yaş, cinsiyet, hastanede kalış süresi, intihar girişiminin türü, hastanın psikolojik durumu, muayene sonrası durumu, yalnız mı yoksa ailesiyle mi yaşadığı, tekrarlayan intihar girişimi olup olmadığı ve psikiyatrik hastalık öyküsü olup olmadığı olgu rapor formlarına kaydedildi. İstatistiksel analiz için SPSS (versiyon 26.0) paket programı kullanıldı. Demografik veriler sayı ve yüzde olarak ifade edildi. Bulgular: Bu çalışmada 65 yaş üzeri 71 hastaya ait kayıtlar geriye dönük olarak incelendi. Pandemi döneminde intihar girişiminde bulunan toplam hasta sayısının pandemi öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artış gösterdiği (p<0,00001), 65 yaş ve üzeri intihar girişimlerinde 3,56 kat artış olduğu belirlendi. Sonuç: Yaşlılık ile birlikte görülen hastalıklar yaşam kalitesini olumsuz etkilemekte ve insanları umutsuzluğa sürüklemektedir. Sosyal desteğe ihtiyacın arttığı yaşlılıkta alınan izolasyon önlemleri, yaşlıyı daha da yalnızlığa itmekte ve bu durum artan intihar girişimleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
A bibliometric study on "brain abscess" in Web Of Science Database
(Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, 2023) Çavuşoğlu, Emre; Meral, Orhan
Purpose The aim of this study is to analyze the articles in the ISI Web of Knowledge-Science database with the keyword "brain abscess" in the title and to make a bibliometric analysis. Study plan As a result of the research made in the WoS database; The years in which the articles were published, the journals in which they were published and the languages of publication, the publisher companies of the journals, the countries where the studies were conducted, the first name authors of the articles and the institutions the authors were affiliated with, the categories of the studies in the WoS database and whether financial support was received in the preparation/publishing of the studies were examined, the number of citations to the articles was single were calculated individually and collectively. Results Within the scope of the study, 994 articles containing the keyword "Brain Abscess" were identified. It was determined that a total of 16330 references were made to these works and the H index was 57. Among the countries where the articles were published most frequently (n=41, 4.1%) in 2008, most frequently (n=29, 3.0%) were published in the journal Surgical Neurology, and the majority (n=892, 89.8%) were published using English language. It was determined that America (n=239, 24.0%) came first. Conclusion The presented study is the first to demonstrate Turkey's research efficiency in this area. Thanks to the increase in bibliometric research, we suggest that the scientific efficiency values of the published studies will be revealed and that future studies should be reviewed accordingly, and new bibliometric researches should be conducted.
Çocuklarda abdominal bölge travmatik yaralanmaların bibliyometrik çerçeveden görünümü
(Akdeniz Üniversitesi, 2025) Bilir, Cemal; Meral, Orhan
ÖZ Amaç: Çocukluk çağı abdominal bölge travmatik yaralanmaları hayati tehlike oluşturabilen ve aynı zamanda adli tıbbi öneme sahip ciddi yaralanmalardır. Dünya genelinde her gün 2000'den fazla çocuğun bu yaralanmalar sonucu hayatını kaybettiği belirtilmektedir. Bu çalışmada, Web of Science veritabanı kullanılarak yapılan çocukluk çağı abdominal bölge travmatik yaralanmalarına ilişkin çalışmalara bibliometrik çerçeveden bakılması amaçlanmaktadır. Yöntemler: Web of Science veritabanında "Child", "Children", "Pediatric", "Abdominal Trauma", "Abdominal Traumas", "Abdominal Injury" ve "Abdominal Injuries" anahtar sözcükleri kullanılarak bu sözcüklerin çalışma başlığında yer aldığı makaleler tespit edilmiş, bu makalelerin yazım dili, yayın yılı, yayınlandığı dergi, yazarları, yazar kurumları, çalışmaların yapıldığı ülke ve makalelere yapılan atıf sayısı gibi özellikleri incelenmiştir. Bulgular: Çalışma kapsamına alınan 285 makalenin 260’ının (%91,3) İngilizce dilinde yazıldığı, çalışmaların en sık Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ve Kanada’da yapıldığı, WoS kategorisine göre Cerrahi, Pediatri ve Acil Tıp kategorilerinin ön plana çıktığı belirlenmiştir. Sonuç: Bu çalışmada elde edilen veriler sayesinde ülkemizde ve diğer ülkelerde çocukluk çağı abdominal travmatik yaralanmaları ile ilgili yayınlanan makalelerin bibliyometrik değerlendirmesi ortaya konulmuştur. Çalışmamız bu alandaki araştırma verimliliğini ortaya koyan ilk çalışma niteliğindedir.
Efficacy of greater occipital nerve and supraorbital nerve blockade in the treatment of acute migraine attack
(Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2021) Gönüllü, Edip; Şentürk, İlteriş Ahmet; Gönüllü, Hayriye
Objective: Migraine is the most common neurological disorder among primary headaches that can cause loss of quality of life. Medical agents are generally used for the treatment and prophylaxis of acute migraine attack. However, the effectiveness of pericranial nerve blocks in the treatment and prophylaxis of acute attacks has been experienced for many years. In this study, we investigated the effectiveness of bilateral greater occipital nerve (GON) and supraorbital nerve (SON) blockade in terminating acute migraine attacks that did not improve with medical treatment. Material and Method: In this retrospective study, 191 patients with acute migraine attacks resistant to medical treatment were evaluated. First GON block was applied to all patients, SON block was applied to patients whose visual analog scale (VAS) did not fall below ‘5’ at the fifth minute after GON block. The zero, fifth and 30th mi-nute VAS results were evaluated. Results: 76.96 % of the patients were women. Subraorbital nerve blockade (22.51%) was applied in addition to those with a VAS value above 5 at the 5th minute after bilateral greater occipital nerve blockade. Pericranial nerve blockade including bilateral GON and SON blockade improved the VAS level in 97.4% of our cases (mean VAS; fifth min: 1.3769±1.9746, 30th min: 0.3979±1.3013). Conclusion: The results of our study show that pericranial nerve blockages are beneficial in the treatment of acute migraine attacks
Role of SARS-CoV2 virus in the etiology of acute pancreatitis
(Tıbbi Kayıtlar Derneği, 2023) Kızıloğlu, İlker; Akdeniz, Didem Dereli; Kantar, Funda Uğur
Aim: To investigate whether severe acute respiratory syndrome coronavirus is involved in the etiology of acute pancreatitis. Material and Methods: This study was conducted in Çiğli Educational Hospital, Bakırçay Univesity. The study included 2060 patients with AP admitted to hospital between March, 2020 and August, 2023. The patients were assigned into 2 groups based on presence of COVID-19 infection. Ethiological factors for AP were determined in all patients. Results: Gallstone was the etiological factor in 614 patients (32.9%) who were COVID (-) but it was the etiological reason in only 19 patients (19%) in COVID (+) group. No etiology was identified in 217 (11.6%) of COVID (-) patients who were diagnosed as idiopathic pancreatitis. Idiopathic pancreatitis was diagnosed in 107 cases (54%) in COVID (+) group. There was significant difference presence of the diagnosis, which was made according to etiological factor, between groups. Conclusion: There was no definitive etiological link between COVID-19 and AP; however, the fact that same team diagnosed such a different idiopathic AP in the same hospital with same diagnostic facilities implies an etiological role for SARS-CoV-2 virus in AP.
Bilgisayarlı tomografi görüntülerinde kafatası morfometrisinin değerlendirilmesi ve sefalik indeks’in hesaplanması
(Harran Üniversitesi, 2022) Bakırcı, Sinan; Öner, Serkan
Amaç: Pek çok canlı türünde kafatası ölçümleri ırkların ve etnik farklılıkların belirlenmesinde önemlidir. Ayrıca bedensel bütünlüğün bozulduğu doğal afetler gibi durumlarda, kafatası ölçümleri adli tıp bakımından kimliklendirmede ve cinsiyet belirlenmesinde önemlidir. Sefalik index, kafatasında biparietal çapın sagittal uzunluğa oranının 100 ile çarpılması ile elde edilir. Materyal ve Metod: Çalışma, sağlıklı 20-40 yaş aralığında 80 genç erişkine ait, retrospektif olarak elde edilen bilgisayarlı tomografi görüntüleri üzerinde gerçekleştirildi. Ölçümler sagittal ve koronal düzlemde yapıldı. Bulgular: Kafatası uzunluğu, kafatası genişliği ve sefalik indeks ortalama değerleri, sırasıyla, erkeklerde 182.09±6.67, 146.60±6.30 ve %80.59±4.26; kadınlarda 173.45±6,98, 140.41±6.53 ve %81.07±4.48 bulundu. Kafatası uzunluğu ve genişliği erkeklerde kadınlara göre daha fazlaydı ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı p<0.05. Kafatası tipi yüzdeleri erkeklerde %10 Dolicocephalic, %37.5 Mesocephalic %37.5 Brachycephalic, %15 Hyperbrachycephalic; kadınlarda %7.5 Dolicocephalic, %42,5 Mesocephalic %27.5 Brachycephalic % 22.5 Hyperbrachycephalic olarak bulundu. Sefaliks indeks açısından cinsiyetler arasındaki fark anlamlı değildi p>0.05. Cephalic index, kafatası uzunluğu ile negatif yönde orta düzeyde, kafatası genişliği ile pozitif yönde orta düzeyde korelasyona sahipti. Sonuç: Çalışmamızın verilerinin anatomistler, antropologlar, arkeologlar, adli tıp uzmanları, baş bölgesi cerrahları için faydalı olacağı kanaatindeyiz. Ayrıca baş ve yüz bölgesi için eksternal kullanıma yönelik geliştirilen cihaz ve aygıtlar açısından da önemli olacaktır.
Sürfaktan protein D düzeyleri ile COVID-19 klinik şiddeti arasindaki ilişkinin değerlendirilmesi: bir vaka kontrol çalışması
(Pamukkale Üniversitesi, 2023) Karslı, Emre; Sabırlı, Ramazan; Gören, Tarık; Kemancı, Aykut; Karış, Denizhan; Türkçüer, İbrahim; Kurt, Özgür
Amaç: Serum surfaktan protein D (SP-D) vücutta viral enfeksiyona karşı koruma, bakteriyel ve fungal klirens,apoptotik hücrelerin temizlenmesi ve inflamasyonun baskılanması gibi roller oynar. Bu çalışma, SP-D düzeyi ilekoronavirüs hastalığı (COVID-19) şiddeti arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamaktadır.Gereç ve yöntem: Çalışmaya 80 hasta (30 hafif hastalığı ve 50 ağır/kritik COVID-19) ve 50 sağlıklı gönüllü dahiledildi. Serum örneklerinde SP-D seviyeleri ELISA ile analiz edildi.Bulgular: SP-D düzeyi ortanca değeri hafif hastalıkta 2,47 (1,67-7,79) ng/ml, ağır/kritik hastalık gruplarında5,65 (3,09-16,55) ng/ml iken, sağlıklı control grubunda 2,89 (10,8-6,24) ng/ml olarak bulundu. Ağır/kritik hastalıkgrubu hem hafif hastalık hem de kontrol grubu ile karşılaştırıldığında SP-D düzeylerindeki farklılıklar istatistikselolarak anlamlı bulundu (sırasıyla p=0,007 ve 0,001). ROC analizi, hafif COVID-19 hastalığı hastalarına kıyaslaşiddetli/kritik COVID-19 hastalarında serum SP-D seviyeleri için eğri altında kalan alan daha yüksek saptandı(AUC=0.691, %95 CI=0,56-0.822; p=0,004). Ayrıca, ağır/kritik hastaları saptamak için SP-D düzeyleri 2,44 ng/ml düzeyinde (p=0,004) %86 duyarlı ve %51,6 özgül saptandı.Sonuç: SP-D seviyeleri, COVID-19 hastaları için klinik şiddeti ve prognozu tahmin etmede faydalıdır. SP-D,klinik şiddeti ve prognozu tahmin etmek için değerli bir biyobelirteçtir.
A bibliometric study on Covid-19 and autopsy
(Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, 2022) Meral, Orhan; Kaya, Ahsen; Aktaş, Ekin
Introduction The aim of our study is to make a bibliometric analysis of the articles published in the journals scanned in the Web of Science database, which is the autopsy studies performed on the dead in the Covid-19 pandemic, which causes high morbidity and mortality and affects the whole world. Methods The articles published between December 2019 and September 2022, when the Covid-19 disease was first detected in the world; The year of publication, the country of publication, the names of the authors in the articles, the institutions of the authors, the journals in which the articles were published, and the number of publications according to their categories in the WoS database were examined retrospectively. A bibliometric analysis of the obtained data was performed. Results Within the scope of the study, 543 articles were found, which includes the keywords covid and autopsy. It was determined that a total of Introduction The aim of our study is to make a bibliometric analysis of the articles published in the journals scanned in the Web of Science database, which is the autopsy studies performed on the dead in the Covid-19 pandemic, which causes high morbidity and mortality and affects the whole world. Methods The articles published between December 2019 and September 2022, when the Covid-19 disease was first detected in the world; The year of publication, the country of publication, the names of the authors in the articles, the institutions of the authors, the journals in which the articles were published, and the number of publications according to their categories in the WoS database were examined retrospectively. A bibliometric analysis of the obtained data was performed. Results Within the scope of the study, 543 articles were found, which includes the keywords covid and autopsy. It was determined that a total of 25,318 citations were made to these works and the H index was 66. It was determined that the articles were published most frequently (n=290, 53.4%) in 2021, the majority of them (n=522, 96.1%) were written using English, and the USA (n=175, 22.9%) came first among the countries published. Conclusion In this study; a bibliometric analysis was conducted in which the scientific efficiency of all the elements involved in scientific research activities, especially countries, journals and authors, were revealed. In the light of the data obtained, we believe that awareness of the articles published on autopsies of death cases due to Covid-19 disease will increase.,318 citations were made to these works and the H index was 66. It was determined that the articles were published most frequently (n=290, 53.4%) in 2021, the majority of them (n=522, 96.1%) were written using English, and the USA (n=175, 22.9%) came first among the countries published. Conclusion In this study; a bibliometric analysis was conducted in which the scientific efficiency of all the elements involved in scientific research activities, especially countries, journals and authors, were revealed. In the light of the data obtained, we believe that awareness of the articles published on autopsies of death cases due to Covid-19 disease will increase.
Long term outcome in obstetric brachial plexus injury at a tertiary care center
(Selçuk BAŞAK, 2022) Tekin, Hande Gazeteci; Olukman, Özgür
Background/Aim: Obstetric brachial plexus injury (OBPI) is caused by traction to the brachial plexus during labor. Traction injury may vary from neurapraxia or axonotmesis to neurotmesis and can cause edema, avulsion, or rupture of the nerve. Improvement in the first two weeks after birth is a good indicator of outcome. The disability varies according to the location and severity of the effect in the plexus. However, most injuries are transient, with a total return of function in many cases. This study aimed to obtain clues for the prevention and follow-up of obstetric brachial plexus injuries by revealing the outcome and clinical features. Methods: In this retrospective cohort study, hospital records of patients with brachial plexus injury due to delivery were reviewed between January 2017 and September 2021. Injury levels, birth weights, other injuries at birth, maternal age, gravidity, gestation time, and treatment response were recorded. Brachial plexus injuries of the patients were classified per the NARAKAS classification. The Spearman correlation and Pearson correlation tests were used for correlation analyses. The variables were evaluated with the Chi-Square and Student's t-tests. The normality of the distribution was assessed with the Kolmogorov-Smirnov test. A value of P
Tonsil non-hodgkin lenfoması: Klinik özellikler tedaviye yanıt ve prognoz
(Ege University, 2024) Köseoğlu, Fatoş Dilan; Demir, Derya; Çınar, Ezgi; Soyer, Nur; Vural, Filiz; Töbü, Mahmut; Şahin, Fahri
Amaç: Tonsil lenfomaları, özellikle ekstranodal bölgelerdeki non-Hodgkin lenfomalar, baş ve boyun malignitelerinin önemli bir alt kümesidir. Bu lenfomaların klinik ve radyolojik özelliklerini anlamak, özellikle bu malignitelerin belirgin insidansı ve ayırt edici patofizyolojisi göz önüne alındığında, mevcut bilgiyi artırmak ve tedavi yaklaşımlarını rafine etmek için merkezi öneme sahiptir. Gereç ve Yöntemler: İki üniversite hastanesinde tonsiller lenfoma tanısı alan 45 hasta kapsayan retrospektif bir çalışma gerçekleştirildi. Demografi, semptomlar, klinik ve patolojik bulgular ve tedavi detaylarını içeren kapsamlı veriler analiz edildi. Çeşitli istatistiksel testler, tedavi yanıtlarını ve prognozu etkileyen faktörleri inceledi. Bulgular: Hastalar genellikle disfoni, disfaji ve dispne ile başvurdu. Hipertansiyon ve diyabet mellitus en sık saptanan iki komorbidite idi. Tanı, büyük ölçüde eksizyonel biyopsiye dayanıyordu ve en yaygın alt tip diffüz büyük B-hücreli lenfoma olarak saptandı. İlk basamak tedavide, sıklıkla R-CHOP ile başlanmış ve iyi bir objektif yanıt oranına ulaşılmıştı. Ortalama progresyona kadar geçen süre 13 ay, medyan progresyonsuz sağkalım 10 ay ve medyan genel sağkalım 55.8 ay olarak hesaplandı. Yaş, Ann Arbor evresi, lenfoma alt tipi, R-IPI skorları, double ekspresyon durumu ve birinci basamak tedaviye objektif yanıt varlığı gibi değişkenlerin, PFS ve OS'ye anlamlı etkisi olmakla beraber çok değişkenli analizde bağımsız bir faktör bulunamadı. Sonuç: Bulgular, tonsiller lenfomaları anlamada kapsamlı, çok yönlü analizlerin önemini vurgulamaktadır. Her ne kadar sağkalım analizleri için bağımsız bir risk faktörü olmasa da, yaş, Ann Arbor evresi, lenfoma alt tipi, R-IPI skorları, double ekspresyon durumu ve birinci basamak tedaviye objektif yanıt varlığı gibi değişkenler, PFS ve OS üzerinde etkili olup, gelecekteki araştırmalar ve potansiyel tedavi yaklaşımlarının kişiye özel olarak düzenlenmesi için değerli veri sunmaktadır.
Quality of life and somatic physical function of patients with colorectal cancer who underwent oxaliplatin-based systemic chemotherapy: a prospective study
(Springer, 2024) Tuğral, Alper; Kebabçı, Eyup; Aribas, Zeynep; Akyol, Murat; Can, Aysegul; Bakar, Yeşim
introductionThis study aimed to study the potential effects of oxaliplatin-based chemotherapy on cardiorespiratory fitness, handgrip strength (HGS), body composition, and quality of life (QoL) of stages III-IV colorectal cancer (CRC) patients before the first cycle (T0) and after the last cycle of systemic adjuvant/neoadjuvant chemotherapy (T1).MethodsCardiorespiratory fitness, HGS, body composition, and QoL were evaluated with the six-minute walk test (6MWT), hydraulic hand dynamometer, body composition analyzer, and Functional Assessment of Cancer Therapy-Colon (FACT-C) questionnaire in both T0 and T1, respectively.ResultsTwenty-eight CRC patients were included in this study. The total walked distance (TWD) was found to be decreased from T0 to T1 (499.72 m vs. 488.56 m); however, this change was not significant (z = -.706, p = 0.48). Type of chemotherapy whether adjuvant or neoadjuvant also showed no significant effect on TWD (z = -.1.372, p = .17 vs z = -1.180, p = .238, respectively). The QoL was significantly decreased (T0 = 118.35 vs T1 = 110.77, t = 2.176,p = 0.05). The TWD was significantly correlated with the physical well-being (PWB) subscale of FACT-C (r = .64, p = 0.001) as well as with HGS (r = .46, p = .018) in T0. After controlling for age, type of chemotherapy, and type of regimen, the HGS did not show a significant difference from T0 to T1 (F(1,23) = 1.557, p = .22, eta p2 = .06). However, the effect of time x gender showed significant difference from T0 to T1 (F(1,23) = 4.906, p = .037, eta p2 = .17).ConclusionThis study showed the decreased QoL and physical well-being of CRC patients who underwent oxaliplatin-based treatment. In addition, the gender effect of decreased HGS should be considered further when planning an oncological rehabilitation program.
Video game exposure in children with epilepsy: EEG and clinical findings
(Elsevier, 2025) Tekin, Hande Gazeteci; Edem, Pinar
Objective: To investigate the effects of video game exposure on pediatric epilepsy patients, focusing on electroencephalography (EEG) and clinical outcomes. Methods: A total of 94 pediatric epilepsy patients aged 6-18 years (juvenile idiopathic generalized epilepsy, childhood absence epilepsy, self-limited idiopathic focal epilepsy [SeLEAS and SeLECTS]) and 57 non-epileptic controls were enrolled. EEG recordings were obtained while patients were awake, asleep, and during video game play. The impact of video games was analyzed across different epilepsy subgroups and according to epilepsy control status. Results: Twenty-five patients with EEG deterioration in the entire group, three of whom were from the control group (p = 0.032). Among juvenile idiopathic generalized epilepsy patients, 2 of 21 controlled and 6 of 11 uncontrolled patients were adversely affected by video games (p = 0.01). In the SeLECTS group, none of the controlled patients and 3 of 11 uncontrolled patients showed adverse effects (p = 0.063). In the absence epilepsy and SeLEAS groups, epilepsy status did not significantly affect video game response (p = 0.250, p = 0.603). Patients with pattern sensitivity and photosensitivity had a higher risk of EEG deterioration during video game play than those without these sensitivities. Conclusions: Playing selected video games is safer for patients with juvenile idiopathic generalized epilepsies and the SeLECTS group when precautions are taken, and both EEG and clinical conditions are under control. However, video games pose a risk for patients with absence epilepsy and SeLEAS, regardless of epilepsy control status. These findings underscore the need for individualized assessments and tailored recommendations for video game exposure in pediatric epilepsy patients.

Güncel Gönderiler